Vazife başında ölenlere şehit denilir…

sukru-bulutMüslümanlarda askerlik, her yönüyle Allah yolunda cihaddır. Bu görevin bütün zaman dilimlerinde, ahirete tezkeresini alanlar şehittirler.
Risale-i Nur’u dikkatle okuyanlar, Bedîüzzaman’ın Sözler kitabına askerlik misalleriyle başladığını görecekler. Belki de Risale-i Nur’a talebe olmak, aynı zamanda Allah yolunda asker olmakla eş anlamlıdır. Allah’a asker olup vazifesini aksatmadan, techizatını bozmadan emir dairesinde görevlerini yerine getirirken huzura geçenlere ne mutlu.

Üstad Hazretlerinin hayatındaki bu nevi kahramanlara imrenmemek mümkün değil: Birinci Dünya Savaşında, Kafkas Cephesinde, Bitlis muhasarasında veya Gevaş çatışmasında şehit olanlarla, Yeni Said dönemindeki Binbaşı Asım Bey, Hafız Ali, Abdurrahman, Hasan Feyzi ve Fuat gibi şehitleri karşılaştırdığımızda, her iki kafilenin kahramanlıkta atbaşı gittiklerini görüyoruz. Öncekiler gözlerini kırpmadan canlarını verirken, diğerleri de tereddütsüzce hayatlarını vermişler. Her iki grubun en önemli ortak özelliği askerlik vazifesi içinde ebediyete tezkere almaları… Vazife başında ölmek, yani at sırtında ölmek, ölüme ayrı bir şeref kazandırıyor. Bu farklılıktan olacak ki Rabbimiz “Onlara ölü demeyiniz” diyor.

Sadettin Ağabey ile, Tayyar Alnıak’ı, Mevlüt Polat’ı ve Hulusi Ağabeyi tanıdığımız senelerde Malatya’da karşılaşmıştık. Mavi bir minibüste Silvan’dan Saatçi Salih Ağabey ile gelmişlerdi. Malatya’nın Battalgazi´ye bakan yüzünü birlikte gezmiştik. Sonra yollarımız İstanbul’da, Adapazarı’nda ve Avrupa’da tekrar kesişmişti… İnşaallah ebediyet iklimindeki gölgelere kurulu serirlerde tahassürle yâd edebileceğimiz hatıralar, muhabbetler ve hukuklar olmuştu sonradan…

Avrupa Nur Cemaati, Üstadımızın senasına mazhar olmuş askerleri dâvet ettiğinde, Sadettin Ağabey, gençliğinde Silvan medresesine çalıştığı gibi, ihtiyarlığında da Paris medresesine çalışmıştı.

O kahraman askerlerin döneminde, henüz lise mektebinde okuyan bizim neslimizin gözünde askerlik çok kıymetli bir meslekti. Okullarımızdan mezun olduğumuzda, birçok arkadaşımız askerî liselere müracaat edip, orada vazife almışlardı. Kemalistlerin yaptıkları ihtilâller, postmodern darbeler ve kalkışmalar, maalesef askerliğin şerefli ve yüksek kıymetini kısmen perdeledi ve yeni nesillerin şeref ve iftiharla o mesleğe yönelme şevkini kırdı. İnşaallah gençliğimiz, Risale-i Nur’da mahiyeti detaylıca anlatılan bu şerefli mesleğe ilgiyi, Bediüzzaman’la yeniden kazanacaktır… Zira Bediüzzaman bir Osmanlı subayı idi.

İSTİKAMETLİ ASKERLER…

İstikamet her yerde ve her zamanda zordur. Bunu Efendimiz (asm), Hud Sûresi’ndeki “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol” âyetinin kendilerini ihtiyarlattığını söyleyerek tasdik ediyorlar. Nur dairesindeki istikametin zorluğunu, altmışı aşmışlara sorarsanız, güzel tecrübeler ve hatıralar edinirsiniz.

Çok ilginçtir ki; Bediüzzaman’ı görür görmez talebeliğine girip son nefesine kadar sebat eden Albay Hulusi Yahyagil ile Yüzbaşı Refet Barutçu gibi, yine Üstadımızın son zamanlarında Risale-i Nur´a talebe olup son nefesini istikamet üzere cemaat içinde veren Muzaffer, Tayyar, Mevlüt ve ismini hatırlayamadığımız nice subay ağabeyler de istikamet üzere gittiler… Sadettin Ağabey o kahramanlarla birlikte yürümüştü. İstikametle şehadet kelimeleri arasındaki tedaiyi Üstadımız vasıtasıyla bize yaptıran da bildiğiniz gibi Binbaşı Asım Bey idi… Siyasetin menfaati estiren denî rüzgârlarına karşı onlar hep dimdik yürüdüler ve ebediyet tezkereleri ile hedeflerine ulaştılar.

Fırtınaların koca çınarları devirdiği ve nice amiral gemilerini batırdığı şu zamanda, günde en az kırk defa Rabbimizden istediğimiz istikametten, Rabb-i Rahim şu müstakimler hürmetine bizi ayırmasın.

Kahraman Sadettin Ağabeye Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*