Risale-i Nur’un en güzel yönlerinden biri de adeta koruyucu hekimlik gibi, problem ortaya çıkmadan önce çözüm yollarını kişiye öğretmek, onu eğitmektir.
Hayatın bin bir türlü hâli vardır. Ve insan acizdir, fakirdir. Nihayetsiz acziyle, fakrıyla Kadir-i Mutlak olan Zat’a dayanır ve O’ndan yardım diler. Duâ, inanan bir insanın en büyük gücüdür.
Sadece el açıp Rabbimizden dilimizle, kalbimizle dileyerek değil, halimiz, tavırlarımızla da duâ ederiz. Risale-i Nur’da lisan-ı hal ile yapılan duâ olarak anlatılır bu hakikat.Kendi vazifemizi yapıp Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmamamız da hal lisanı ile yaptığımız önemli duâlardan biridir.
Risale-i Nur’da mü’minlerin bu önemli noktayı atladıkları, birbirine karıştırdıkları, bu noktada hataya düştükleri öylesine güzel, nezih, şefkatli bir dille anlatılır ki, okuduğumuzda kulluk tavrına sığmayan edepsizlik hali olduğunu, azamî dikkat edilmesi gerektiğini anlarız.
Çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel hediyelerden biri, onlara bu sırrı hayatımıza aktararak kavratmak olsa gerek.
CELÂLEDDİN HARZEMŞAH
Bediüzzaman Hazretleri, On Yedinci Lem’a’nın, On Dördüncü Nota’sında, medar-ı iltibas olmuş, yani zihinlerde karıştırılmış beş meseleyi zikreder.
Bunlardan en birincisi şudur: “Tarik-i hakta çalışan ve mücahede edenler, yalnız kendi vazifelerini düşünmeleri lâzım gelirken, Cenâb-ı Hakk’a ait vazifeyi düşünüp, harekâtını ona bina ederek hataya düşerler…
“Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmamalı.
“Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin Harzemşah harbe giderken, vüzerası ve etbaı ona demişler: ‘Sen muzaffer olacaksın; Cenâb-ı Hak seni galip edecek.’ O demiş: ‘Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek O’nun vazifesidir.’ İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.
“Evet, insanın elindeki cüz’i ihtiyarî ile işledikleri ef’allerinde, Cenâb-ı Hakk’a ait netaici düşünmemek gerektir…
“İşte ey kardeşlerim! Siz de, size ait olmayan vazifeye harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlıkınıza karşı tecrübe vaziyetini almayınız.”
Üstad Hazretlerinin, “hasların hası” olarak nitelendirip, kıymet verdiği rahmetli Zübeyir Ağabeyin de sohbetlerinde sık sık zikrettiği bu mesele ve kıssa, gerçekten çok hassas bir kulluk tavrını da içinde taşıyor.
HÜLÂSA
Öyleyse, vazifemiz çalışmak. Ne şart ve zeminde olursa olsun, var olma sebebimiz olan iman ve Kur’ân hakikatlerini hiçbir şeye âlet ve vesile yapmadan, gücümüzün yetebildiğince, yaşamak, yaşatmak, hayatımızın “olmazsa olmaz” en önemli gayesi bilmek.
Tıpkı, Celâleddin Harzemşah gibi…
Benzer konuda makaleler:
- Vazifemiz tebliğdir, netice Allah’a aittir
- Celâleddin-i Harzemşah´ın ihlâsı ve ihtilâfın faturası
- Vazifemizi yapıp, vazife-i İlâhiyeye karışmamalıyız
- Risale-i Nur devletleştirilirken biz kimden yanayız?
- Vazife-i İlâhiye
- Ölçümüz sayı çokluğu, başarı değil, ihlâstır
- Celaleddin Harzemşah (?-1251)
- Vazifemiz; ihlas ve tesanüdle hareket etmek
- Uyumlu dâhilik
- Vazifemiz ihlâs ile Kur’ân’a hizmettir
İlk yorum yapan olun