… ve Rahmet kesildi.

İnsanlar, mukayeselerini ancak bildikleri ve gördükleriyle yapabilirler. Çeyrek asrı aşkındır yaşadığımız şu Almanya´daki istisnalar elbetteki dikkatimizi çekecektir. Bazen fetret kanunlarının değişmekte olduğu vehmi de bana musallat olmuyor, değil.

 

Nisan ayı dünyamızın belli coğrafyalarında Baharın başlangıcını teşkil eder. Hayata lazım rahmetin nüzul ettiği zamanı hatırlattığından şark dillerinde; baharı, bulutları, yağmuru ve dolayısıyla neşv ü nemayı seslendiren “Nisan”la ilgili çok tabir vardır: Ebr-i nisan, baran-ı nisan Rebî ve nisan yağmuru gibi… İslamı kültürüne maya edinmiş halkımızın yağmura rahmet ismini takmanın nedenlerini üstadımız Risalelerde genişçe izah ediyor. Yeni doğmuş yavrulara gaybdan gönderilen süt ile gaybdan gelen yağmurun benzeme cihetlerini iyi bilirsiniz. Bazı yavruların memeler musluğunu sağmalarıyla, rahmetin bulut süngerlerinden sağılarak hayat sahiplerinin yardımına koşmalarında elbette büyük teşabüh cihetleri olacak… Allah´ın rahmet hazinesinden sebepsiz, perdesiz ve ani gönderilen Yağmur´un rahmet olup olmadığını, O´na hasret çatlayan dudaklara, topraklara ve büzülen yapraklara sormak lâzım… Evet, Yağmur rahmettir. Herkes Almanya´yı bulutlu ve yağmurlu bilir. Öyledir. Belki de öyle idi… Nisan´ı başından ta sonuna kadar dikkatlice taakib ettiğimiz bu nisanımızdan bir damla yağmurun bile Almanya´nın çoğu yerlerine düşmediğini söylesem hata olmaz. Daima güneşli, bazen otuz dereceye varan sıcaklıklarıyla bu seneki nisanımızın zahiren güzel ve hakikatte yağmursuz geçtiğini gazeteler yazdı. Nisan ayında kuraklık olur mu? Almanlar, kuraklığa “Dürre” diyorlar. Kurumaya yüz tutmuş çimenler olmasaydı, belki de bol çiçekli ve güneşli nisana çok sevinecektik. Güneşle içli dışlı olan biz Anadolu´lular, herkesten ziyade pırıl pırıl gökyüzünü, kemiklerimize işleyen sıcaklığı ve çiçekli ağaçların birisinden birisine konan kuşların seslerinden elbette hoşlanırız. Fakat bulutsuz ve yağmursuz şu nisan mevsimi bizi ürkütüyor gibi…

Son zamanlarda Almanya Devletine iyice musallat olmuş modern bolşevikler, ahlâksızlığı, iffetsizliği ve insaniyetin tahribini; Avrupalılarca “DEĞER” olarak lânse etmeye çalışıyorlar. Global deccaliyet ordularının ahlâkı tahrib kuvvetleri, arkalarındaki maddî desteklerle birçok köşeyi tutunca, insanlık manevî ateşlerin altında kalmaya başladı. İşin en acı tarafı da, hristiyan demokrat geçinen idarecilerin fikren yuvarlandığı dehşetli tereddî çukurları… Hürriyet, cinsiyet ayrımına karşı tedbir, ferdin kendisini ifadeye destek, eğlence ve sanat gibi sloganlar altında, Avrupa insanı tekrar 1900´ların başındaki çatışma alanına çekiliyor. Bu defa da semavî din karşıtı ahlâksızlar maddeten kuvvetli görünüyorlar… Arkalarındaki Medya İmparatorlukları, Kominikasyon devriminin enkazı arasında kalmış gençliğin sarhoşluğu ve 11 Eylül´ün bu küçük kıtaya etkisi, deccaliyeti bugün için avantajlı gösterebilir. Fakat mücadelenin fevkalâde şiddetlendiğini, insaniyetin ve ehl-i kitabın şimdilik siperlerine çekildiğini belirtmek zorundayız.

Tek – tük duyulan İsevî seslerin ve yer – yer işitilen bazı hakperest alimlerin ikazları dışında, yalnızca bu gurbette siper kazmayı bilemeyen bazı müslümaların itirazları işitiliyor. Sıradışı reaksiyoner, yanlış üsluplu ve gürültülü çıksa da sesleri, o­nların samimî çıkışlarını kiliseler dikkatlice izliyorlar. Yarım – yamalak bilgilerle, dinsizlerin yıllardır büyük masraflarla kurdukları kalelerin duvarları çoktandır, tutuşmaya başladı… Mücadelenin şiddetinden içinde çarpışanların bile bazen haberleri olmuyor…

Almanya devleti, millet iradesini temsil eden meclisler maalesef hakka ve insaniyete henüz yeterince taraf olamıyorlar. Frankfurt mektebinin dinsiz ekolüne karşı tutukluklarından olacaktır.

Mart´ın başında güzelim Almanya´nın dev ağaçları kasırgalarca kökten yerinden çıkarılmış ve birçok orman, sulama sonu fırtına yiyen mısır tarlasına dönmüştü. Mart´ı takip eden Nisan´da ise, Almanya bir başka ihtarla karşılaşıyordu. Bir öncekinden daha ağır bir tekdir: Zira, birçok ahlâkî değeri tahrip olmuş almanlar Güneşi görünce, yaratıcının hoşuna gitmeyecek hallere girdiler. Bu açılıp saçılmalarını, sıcağa dayanaksız kuzeyli olmalarına bağlayanlar olabilir. Yani gelen felâkete hareketleriyle fetva vermeye başladıkları Titanic´in anbarları su alırken bile, hâlâ dans pistini terkedemeyen eblehleri andıran çok manzaralar var, Almanya´da… O´nun için diyoruz ki, Nisan Almanya için Rahmet ayı olmaktan bu sene için çıktı… Cezanın vehametini anlayanlar elbette ki var… Dualara çoktandır başlandığını da söyleyebiliriz. Fakat şimdilik rahmet kesildi. İnsaniyet tahripçileri bu defa direkt sefahet cephesinden taaruza geçtiler. Sarhoş insanlar çoğunlukta olduğu bu coğrafyada, korkumuz artıyor. Nisan ayında kuraklıktan bahsedilir mi? Şimdilik O´nu konuşuyoruz. İnsaniyet sukut ettikçe, Almanya´da, sıkıntılar artıyor, rızıklar azalıyor, dev ağaçlar kasırgaların elinde oyuncak olurken, Almanya´nın nisanı, Anadolu´nun Temmuz´una dönüşüyor. Bunları bir dua niyeti ile yazıyoruz. Mah-ı Nisan´da kesilen Rahmetin Şehr-i Mayıs´ta nüzûlüne bir dua niyetiyle…

Not: Bu yazı 2 Mayıs Salı günü yazılmıştır…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*