Ve Sungur toprağa düştü; Sungurlar sümbül verecek!

“Hakikaten Eflâni ve Safranbolu, aynen Isparta’nın kahramanları gibi Nurlara mütemadiyen çalışıyorlar… İnşaallah orada da çok Sungur’lar çıkıyor ve çıkacak.”
(Emirdağ Lâhikası, s. 302)

Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri der ki: “Nasıl ki bir tane tohum toprak altına girip ölmesiyle bir sümbül hayatını netice verir; bir taneye bedel yüz tane vazife başına geçer. Öyle de, mevtim [vefatım], hayatımdan fazla o hizmete vasıta olur ümidini besliyorum.” “Toprağa atılan bir tohumun yüzer sümbüller vermesi gibi, bir Said yerine yüzler Said size o yüksek hakikati haykıracaktır.”

Onun vefatı böyle olduğu gibi, “azîz, sıddîk, vefakâr, fedakâr, sebatkâr, muhlis…” gibi sıfatlarla tavsif ettiği talebelerinin vefatları da bu mânâdadır.

Zira onlar “Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme” hakikatini hakkıyla yaşayanlardır.

Zira onlar “Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i imaniyedir” sırrıyla, “iman hakikatleri”ni hayatlarıyla dillendiren ihlâs kahramanlarıdır.

Nicelerinin Risale-i Nur’la imanlarının kurtulmasına vesile olmuşlardır.

Hep Nur okumuşlar, Nur solumuşlardır.
Ömürlerini Risale-i Nur’un neşrine vakfetmişler, ‘fena fi’n-nur’ olmuşlardır.
Onun için onların hizmetleri de, nice meyveler vermiştir.

Nice Saidler, nice Zübeyirler, nice Tahirîler, nice Hulusîler, nice Sabriler, nice Re’fetler, nice Bayramlar, nice Hafız Aliler doğmuştur onların ardından.

İşte o mümtazlardan birini daha uğurladık geçtiğimiz Pazar günü dâr-ı ahirete.

Gerçi, Üstadımızın dediği gibi: “Mesleğimizde zaman, mekân sohbetimize mani olamaz. Şarkta, garpta, hatta ahirette, berzahta olsa da beraberiz.”

Onun için Sungur Ağabey de mânen yanımızdadır, yanımızda olmaya devam edecektir inşâallah.

Ve o da, nice ‘Sungurlar’ı sürgün verecek Allah’ın izniyle. Onun sisteminde nice tullâb-ı Nur bu hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede ebede kadar devam edecek.

Risale-i Nur dairesi, pek çok meşrebi muhtevî bir cadde-i kübradır çünkü. Zübeyirlere, Tahirîlere, Hüsrevlere, Hulusilere, Re’fetlere, Feyzilere, Hafız Alilere, Bayramlara, Sabrilere, Sungurlara… Ayşelere, Fatmalara, Asiyelere, Lütfiyelere, Ulviyelere, Saniyelere, Eminelere… hepsine, ama hepsine ihtiyaç vardır meslekte.

Her biri, Risale-i Nur’dan kendi meşreplerinin ‘mezâkına lâyık’ şekilde aldıkları Kur’ânî feyizle bu meslek-i imaniyeyi devam ettirdiler, ettirmeye de devam ediyorlar.

Evet, Zübeyirler ölmedi, Zübeyir-misâller sıddıkıyetin zirvesinde koşuyor. Tahirîler ölmedi, Tahirî-misâller takvada yarışıyor. Hulusîler ölmedi, ihlâs burcunda bayrağı dalgalandırıyor…

Ve Sungurlar da ölmedi, ölmeyecek de inşaallah; şefkat meşrebinin şahikasında nur saçmaya devam ediyor ve edecekler.

Hamdolsun ki, bu kudsî dâvânın saff-ı evvellerinin ruhları ayrı bedenlerde yaşıyor. “Adeta cesetleri muhtelif, ruhları bir hükmünde, hakikî manevî vereselerdir” (Barla Lâhikası, s. 20) sırrını taşıyor.

Cenâb-ı Hak emsâllerini çoğaltsın. Emsâl-i kesiresiyle bu iman dâvâsını ibka etsin. Herbirinin sisteminde nice tullâb-i Nur nasip etsin. Ve “veliyy-i kâmil” ismine lâyık bu “şahs-ı manevinin” ihlâs, sadakat, sebat, metanet ve tesanüd gibi olmazsa olmaz düsturlarını mabeynimizde kâmilen yaşamayı cümlemize nasip etsin.

Üstadımızın risalelerde çok yerde “Nurun kahramanı” sıfatıyla tavsif ettiği Sungur Ağabeyin cenazesi binlerce Nur Talebesini bir araya getirdi.

Gönül arzu eder ki, bu birliktelik, bu omuz omuzalık her zaman devam etsin.

Sungur Ağabey “Bizim dairemizde muhabbet, ittihad ve ittifak esastır; birbirinde fani olmak yani” demişti bir görüşmemizde.

Nazarları daima Risale-i Nur’a, şahs-ı mânevîye, ihlâs ve tesanüde çekerdi.

“Nur Talebelerine vermek istediğiniz bir mesaj var mıdır?” diye sorduğumuzda ise;

“Estağfirullah, ben ne vereyim? Nur Talebeleri kendileri Risale-i Nur’dan mesaj alıyorlar. Bizim en ziyade üzerinde durduğumuz, Risâle-i Nur’un okunması ve neşridir. Risâle-i Nur’dan ayrılmayalım, kâfî…” tarzında konuşurdu.

Aslında o, böylelikle en büyük mesajı da vermişti.
Risale-i Nur’u okumak, okumak, okumak… Yudum yudum içmek, nefes nefes solumak… Nur’da ve birbirinde fani olmak…

Sungur Ağabey, gerçekten de “fena fi’n-nur” oldu. Nur’da, Risale-i Nur’da, Nur Üstad’da ve Nur kardeşlerinde fani oldu; benliği havz-ı kebîrde mâyi oldu. Hayatıyla bizlere numune-i imtisâl oldu.

Bizlere düşen, Nurları bol bol okumak, ihlâsla yaşamak…
Ve Aziz Üstadın şu sözünü hiç, ama hiç unutmamak:

“Aziz kardeşlerim! Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.” (Şuâlar, s. 276)

Kabrin ve makamın “Nur” olsun ağabey!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*