Vefatının üçüncü senesinde Ekrem Kılıç…

Yeni Asya’da yazmaya başladığımız yarım asır evvel, daha ziyade, rübâiler şeklinde şiirlerin altındaki, “Ekrem Kılıç” ismi dikkatimizi çekerdi. O zamandan beri kendisini, gıyaben tanırdık. Aslen, Tokat’lı idi. Fakat; Batman, Siirt ve Şanlıurfa’da hayatını sürdürmüştü.

Araya giren mânialardan dolayı, bir müddet Yeni Asya’dan ayrılmıştı. Biz de irtibatsızlıktan dolayı tâkip edemiyorduk. Nihâyet, seneler sonra Urfa’da iken, bir makalemizi tebrik etmek için, bizimle irtibat sağlamıştı. Daha evvel gıyaben tanıdığımız Ekrem Ağabey ile mükâlememiz ve tanışmamız böylece başlamış oldu.

Zaman zaman, fikir teâtisinde bulunur, sohbet ederdik. Bir gün dedim ki, “Ekrem abi, sen Yeni Asya’nın en eskilerindensin. Yine devam etsene.” Biraz duraksadı. “Osman kardeş, ben başka yerde de yazıyorum, bir mânia olur mu acaba?” dedi. “Olmaması lâzım abi. Ben, gazetedeki arkadaşlarla bir görüşeyim, haberleşiriz inşâallah!” dedim. Neticede, yazıişlerindeki arkadaşlarla gö- rüştük ve zannedersem on sene kadar evveldi, Yeni Asya’da yazmaya başladı ”şair Ekrem Kılıç”, bu vesileyle makale de yazmaya başlamıştı.

Artık, irtibatımız sıklaşmıştı. Birçok mevzu ile alâkalı görüşüyorduk. Kendisi, Türkçeyi, uydurukça kelimeler olmadan çok güzel kullanıyordu. Sonradan, bu sohbet ve fikir teâtilerimize, İzmir’den, o da iyi bir edebiyatçı ve tashihçi olan Bilâl Tunç Ağabeyimiz de iştirak etti. Güzel hâlleşmelerimiz oluyordu. Türkçe, edebî hâllerde bir çok şeyde hemfikir oluyorduk. Uydurukça hassaslığı, her iki ağabeyimizde de bizim görüşümüz gibiydi.

Yaz mevsiminde, Hatay’da bir yayla evi vardı galiba, orada kalıyordu. Orada hem gazeteyi okuyamıyor hem de cemiyetî ve cemaatî vaziyetlerden haberdar olamıyordu. Biz kendisine, bildiklerimizi anlatıyorduk. Gerçi, hiç vicâhi görüşmemiz nasib olmamıştı, ama işte Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin bizlere bir nurlu irtibat metodu olan; “Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz” sözleri mucîbince, sanki kırk senedir yan yanaymış gibiydik.

Bir ara, içtimâi vaziyetlerin araya girmesiyle çok haberleşememiştik. O hengâmede ve en çok üzüldüğüm de gazetede yazmadığımız zamanda, 14 Şubat 2018 tarihinde, rahmet-i Rahmâna vâsıl olması sebebiyle, o zaman bir tâziye makalesi yazamamıştık. O içimizde uhde kalmıştı. Allah rahmet eylesin, makamı Cennet olsun.

NOT: Allah’a şükürler olsun, bizleri bir mübarek şuhur-u selâseye, yâni Üç Aylara daha vâsıl eyledi. Bu mübarek gün ve geceleri, dolu, dolu geçirelim. Görüyoruz işte, dünya fani, ölüm yakın. Onun için, bu mübarek aylarda yapacağımız ibadetlerin karşılığı, bire binleri bulmaktadır. Onun için; namaz, oruç, Kur’ân okumak ve diğer evrad ve ezkârlarımızı, duâ, zikir ve okumalarımızı aksatmayalım. Rabbimiz, bütün ibadetlerimizi kabul etsin, şuhur-u selâseniz mübarek olsun. Allah, Ramazan’a kavuşmayı da hepimize nasip etsin inşâallah!

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*