Viyana kucaklaşması

Önemli bir dünya şehri olan Viyana’nın “kuşatma” kelimesiyle olan yakınlığını dünya âlem bilir.

En çok da, Avusturya halkı ile Osmanlı nesilleri bilirler ki; hâdiseyi sadece tarihin derinliklerinde gömülü olarak değil, kendi yüreklerinde de hissederler..

Elbette, dünyada önemli bir mevkiye ve stratejik derinliğe sahip olan bir şehrin kuşatılması da büyük bir hâdise olarak tarih sayfalarında yerini almalıdır ve almıştır.

Bir kuşatma başarıyla sonuçlanırsa kuşatan tarafın; başarısız olursa, kuşatılan tarafın artıları kabarır, göğsü de kabarır!..

Bugüne kadar Viyana’sını koruyan Avusturya, artık bununla ne kadar övünürse, göğsünü ne kadar kabartırsa, hakkıdır, helâlidir!..

Onların bu övünmesinden, Osmanlı-Türk nesilleri de rahatsız olacak değiller artık.. Zira artık onlar da burada!. Osmanlının devamı olan nesiller de buradadır! Müslüman halklar da buradadır! Hem de büyük çapta bu ülkenin vatandaşı olarak, Viyana’nın yandaşı olarak, yoldaşı olarak, sırdaşı olarak!..

Artık “kuşatma” yerinde “kucaklaşma” vardır.

Farklı toplumların insanları burada birbirleriyle henüz tam kaynaşamamış olsalar bile, birbirlerine henüz “yabanî” bakışlarla baksalar bile; kader canibinde, mâna âleminde, semavî platformlarda böyle bir kucaklaşmanın fetvası verilmiş gibi..  Hak din ile İsevî ruh buluşmuş gibi..

Vel’ ilmu indallah..
***
Bugün topyekûn insanlık, öyle sinsi ve tehlikeli kuşatmalar altındadır ki, tarihteki Viyana kuşatmaları böylesi kuşatmaların çok gerisinde ve gölgesinde kalır.

Bütün insanlık âlemi, böylesi kuşatmalara karşı müteyakkız olmalı, ittifak etmeli, hak ve hakikat hesabına kucaklaşmalı. Fertten aileye, aileden topluma kadar her alanda insanlığı kuşatan tehlikeler, hiç bugünkü Viyana’yı da kuşatmamış olur mu?

Bediüzzaman’ın tesbit ettiği “iki Avrupa” tarifinde Viyana’nın payına düşen de “iki”dir. İnsanlığın hayrına çalışan müsbet birinci Avrupa’yı, ikinci bozuk Avrupa’nın şerrinden kurtarmada elbette ki Müslümanların rolü ve vazifesi olacaktır. Avrupa’nın her tarafında yerlerini alan Müslümanlar, Viyana’da da vazifelerini icra etmek üzere yerlerini almışlardır.

Bediüzzaman’ın, Birinci Dünya Savaşı sonrası Rusya esaretinden dönerken Almanya üzerinden Viyana’ya uğraması da tesadüfî değildir.

O ki, Ahirzaman Peygamber’inden (asm) aldığı talimatla; din ehlinin, sadece kendi dindaşıyla, kendi meslektaşıyla ve kendi kardeşiyle ittifakının yetmeyeceğini, Hıristiyanların dindar ruhanîleriyle de ittifaka muhtaç olunacağını beyan etmiştir.

Hal böyle iken, din ve iman ehli olarak hâla biribirimizle, hâla kendi dindaşımız, kendi meslektaşımız ve kendi kardeşimiz ile uğraşır vaziyette isek, vay bizim halimize!..
***
Bugün her alanda kendini belli ettiren kuşatmalara inat, kucaklaşmalar da bütün hızıyla ve güzelliğiyle devam ediyor.

Bunlardan birini de; 10,11 ve 12 Mayıs günlerinde Viyana’da yaşadık. Viyana’da mukim olmayan biz de bu kucaklaşma adına, yeni açılan dershane ve burada hizmete hazır olan talebeler hesabına oradaydık. Davetlimiz olan, gazetemiz yazarlarından muhterem M.Latif Salihoğlu da aramızdaydı. Hem konuştu, hem okudu, hem yaşadı, hem de yazdı…

Kırk yıllık Viyana hatıralarını, “Kuşatmadan Kucaklaşmaya” adlı kitabında toplayan Ahmet Soytürk Ağabey ile beraber nur ve hakikat dâvasının öncü simaları da aramızdalardı..

Zaten hakikî ittifak ve barış, evvela nur yolcularının ittifak ve ittihadıyla olur. Viyana’nın 23 bölgesi vardır. Her bölge ayrı bir Viyana’ymış gibi, “1. Viyana, 2. Viyana…” şeklinde anılır. Ama böyle adlandırılması, Viyana’nın birliğine zarar vermez, gölge düşürmez.

Keşke her bölgede bir Nur dershanesi olsa da, kucaklaşmaya ve kurtuluşa doğru yürüyüş daha bir hız kazansa!..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*