Yalan tarih ve Ayasofya

Sultan Abdülhamid Han Hazretlerinin torunu olan Şehzade Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu ile yaptığımız sohbette, bugüne kadar yanlış aksettirilen tarihî dizilerden şikayetçi olduğunu dile getirmişti.

Hattâ, bu dizilere alternatif olması hasebiyle bir  tiyatro çalışması başlatmış, davet edildikleri beldelerde salonların hınca hınç dolduğunu aktarmıştı.

Yalan-yanlış tarihî bilgi kırıntısıyla yola çıkılarak yazılan senaryolar ister istemez torun olan Osmanoğlu’nu rahatsız ediyordur. Nitekim eleştirileri de bu yönde… Zaten milletçe biz de “yalan tarih”ten dolayı rahatsız değil miyiz?

İstese Osmanoğlu tazminat davası açar, hakaret edenleri sürüm sürüm süründürür.

Ancak Osmanoğlu, suçlamalara ve hakaretlere büyük bir olgunlukla yaklaşıyor ve “doğru tarih” üzerinde ısrarla duruyor:

“Sadece ‘dizi film’dir deyip geçemiyorsun. Çünkü orada anlatılanlar senin dedelerin. Bu bakımdan kendi kaynağımızdan doğru bir şekilde tarihi aktarmak esas amacımız”  diyor.

Kuşku yok ki, tarih bilinci sadece “hamaset” üzerine kurulu bilgi yığını değildir. Özellikle yakın tarihte Osmanlı hanedanına yapılan bed muameleler asla unutulmamalı, bir sonraki kuşağa doğru bir şekilde aktarılmalı.

Bir dönem Osmanlı hanedanının neler çektiğini… Mesela, Osmanoğullarından hiçbir sultan ve şehzadenin bırakın başka ülkeleri, Türkiye’nin “hava sahasından bile geçecek” izninin olmadığını  hayal edin.

İstanbul Fatih semtinde doğan ve büyüyen şehzade Osmanoğlu, hanedan ailesinin dördüncü kuşak torunlarından… Kendisine hanedan mensuplarıyla bir araya gelip gelmediğini soruyorum. Diyor ki:

“Ya cenazede yahut yemeklerde bir araya gelebiliyoruz” diyor. “Nihayetinde herkes kendi iş hayatıyla meşgul… En önemlisi kimi yurtdışında, kimi yurdun değişik yerlerinde” diye ekliyor.

Osmanoğlu, “Milletimiz tarihe aç… Doğru bilgiyi arıyor ve biz onlara bunu vermeye çalışıyoruz” diyor.

Peki ya Ayasofya?

Duruyor, hüzünleniyor. Bir nefeste; “Ayasofya bir an önce ibadete açılmalı. Çünkü Türkiye’nin ayağa kalkabilmesi, kalkınması için, önce üzerindeki bu lanetin kalkması gerekiyor” diyor.

Devamında: “Bize ait olan bir vakıf malını istediğiniz gibi kullanamazsınız. Ayasofya camii ibadete açılarak, gerçek hüviyetine kavuşturulmalı” diyor, başka bir şey de söylemiyor.

Notumuz:

Düzmece kararnamelerle kapatılan ve ibadete açılması için önünde hiçbir engel bulunmayan Ayasofya Camii, ibadete açılmalı.

Bu meselede, zaten hiçbir hukukî engel olmadığı hepimizce malum değil mi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*