Yanlış hesap Bağdat´tan döner

AKP hükümetinin ayak sesleri henüz işitilmezken bazı endişelerimizi bu köşede dile getirmiştik. 3 Kasım arefesinde de Londra-Washington hattına okuyucularımızın dikkatini çekmeye çalışmıştık. Dünyayı karşılarına alan kuvvetlilerin veya keyfemayeşa hareket etmek isteyenlerin hattıydı bu hat…

 

En büyük müfessir olan zaman, bizi endişelerimizde haklı çıkardı. BM’yi fonksiyonsuz hale getirmeye çalışanların gizli niyetlerini tüm dünya anladığı halde, bizimkilerin anlamamazlıktan gelmeleri endişelerimizi devam ettirip duruyor. Londra- Washington hattı insanlığın ortak malı olan teknolojiyi, kapital ve medyayı 11 Eylül’den önce çeşitli desiselerle ele geçirince, en üstün silâhını “insana” çevirdi. İnsanlık o günden beri çok büyük korkular ve sıkınıtılar çekiyor. Dünya devletleri bu “kırk haramilere” teslim olmamışlarsa da, imkânsızlıklarından dolayı istenilen tarzda karşı da duramadılar. Deccal hareketini, Yecüc ve Mecüc felâketlerini çağrıştıran son işgallere karşı bilhassa Avrupa´nın sebatkâr itirazı, felâketlerin ardındaki saadeti inşaallah müjdelediğinden ümidimiz devam ediyor.

Menfaatini insanlığın zararında arayan ve bilhassa şimdilik Londra ve Washington’´u üs olarak kullanan güruha karşı AB’nin “dik duruşu”nun AKP iktidarının işini kolaylaştıracağını zannediyorduk. Gerçi dış politikada Bush’un vesayetine muhtaç bir şekilde AB’ye ilk gidişimiz büyük bir hataydı… AB’nin bize müsamahakâr ve hatta muhabbetle yaklaşımı zaman içinde söz konusu pürüzü gidermiş olmalıydı. Fransa-Almanya ittifakının bugüne kadar sarsılmadan devam etmesi dış politikadaki gediklerimizi kapatmaya sebep olması lâzım gelirken, AKP iktidarının New York-Tel Aviv ekseninde harekete devam etmesi hakikaten muhafazakâr seçmeni sükut-u hayale uğratıyor. İster istemez zihinleri 3 Kasım öncesindeki Londra-New York ziyaretlerine götüren son gelişmeler, filizlenen ümitlerin üzerine kırağı gibi düşüyor. Muhafazakâr seçmen galiba dindar politikacıları bundan böyle söylediklerinin aksiyle takip zorunda kalacak.

AKP dış politikada yeniden başa dönmüş görünüyor. William Safire’in ordumuzu rencide ettiği günlere… Selanikliler hanedanı ile ABD´deki JINSA mensuplarının Irak’a asker gönderme kararını alkışlamaları yine yüreğimizi ağzımıza getirecek süreçlerin başında olduğumuzu mu gösteriyor? Hükümet, bu fakir milletin fedakârlığıyla yetinip, 8.5 milyar doları almadan karar vermiş olsaydı hakkında daha hayırlı olurdu, kanaatindeyiz.

Japonya’dan para dilenen şahinlerin Türkiye´ye verdiği bu rüşveti DP’li Kennedy dünyaya çoktan ilân etti. Allah korusun Irak´a gidecek çocuklarımızın tabutları al bayraklarla yurda dönerse, AKP’nin de hazan mevsimi başlamış olmaz mı? Hükümeti asker göndermeye iknaya çalışan Selaniklilerle New Yorklu dinozorların, herkesten önce darbeyi AKP´nin en zayıf yerine indireceklerinden korkuyorum. Sevgili Tayyip’in serd ettiği sebeplere ancak mutaassıp taraftarı inanabilir. Otuz seneden beri sol böğrümüze İsrail´in himmetiyle ve PKK´nın eliyle hançerini saplamış bulunanların, Irak´taki varlığımızla hedeflerinden kopacaklarını beklemek hakikaten elma şekeriyle eşdeğerde değil mi?

Sayın Millî Eğitim Bakanımız çok haklı olarak Bediüzzaman Hazretlerinin doksan küsür sene önceki çağrısına bizi davet ediyor. Türkiye’nin tek millet olamayışının önündeki maniları gösteriyor. Sayın Çelik gibi en az yetmiş milletvekilinin Said-i Nursî Hazretlerinin İslam âlemiyle ilgili kurtarıcı fikirlerini Risale-i Nur´dan okuduklarını duyuyoruz. Bu arkadaşlar da biliyorlar ki Türk milletinin şu badirelerden kurtuluşu, ancak İslam ülkelerini arkasında destek ve yardımcı görmesiyle mümkün olabilir.

Yetmiş-seksen seneden beri İngilizlerin “dümen suyuna” bazan Hüseyin Şeriflerin ve bazan bizimkilerin girmesiyle Müslümanların arasına girmiş “soğuklukları” kaldırıp, tam manasıyla din kardeşliğini tesis etmemiz gerekirken; Bağdat´a tahripkâr müttefiklerin komutasında silahlı asker göndermek, kelimenin tam anlamıyla bir felaket değilse nedir? Müttefikler kardeş Iraklılardan yüz binlerce masumu şehit etse de, Araplar bunun izahını yapabilirler. Dinsiz zalimlerin hasis menfaatleri uğruna alçakça masumları katlettiğini söyleyip, tarihe havale ederler. Buna, Kafkas, Çanakkale, Cezayir ve birçok İslam coğrafyası şahit olduğundan, şarkın garba olan küskünlüğü bitmemiştir. Medeniyetin her türlü süsüyle şarklıları çağıran dinsiz Avrupalılara, Müslümanlar müstağni kalmışlardır… Fakat, askerimizin kurşunuyla bir Iraklı veya oradaki bir serseri kurşunla bir çocuğumuz şehit olursa, izahını ne sevgili Tayyip, ne de mütebessim Gül yapamazlar.

Siyaset; yanıltma, doğruyu gizleme ve demagoji sanatı olmamalı. Irak´ta BM´nin ortaklığını kabul etmeyen işgalciler, Türk askerine kendi kendisini kumanda imkânı verirler mi? Silahsız, yalnızca insanî amaçlı ve Amerikan-Arap gerilimini düşürücü vazife ile askerimizin buralara sevk edilmesine kamuoyu belki ses çıkarmaz. Fakat Bağdat ve Kerbela’da kardeşlerimizi katleden zalimlere yardımcı unsur olarak askerimizin gönderilmesine ancak Müslümanların birlikteliğini istemeyenler taraf olabilirler… Polonya ve Portekiz gibi sembolik asker gönderen ülkeler gibi yasak da savabilirdik. Fakat görünen durum hiç de iç açıcı değil. Mevsim AKP´yi içten ve dıştan sallayacak sadmelerin başlangıcı olabilir. AKP gibi alternatifsizlik ortamından doğmuş ve milletin kısmen kabûlüne mazhar olmuş bir parti, “hazan mevsimi”ne götürecek süreci böyle tehlikeli yanlışlarla başlatmamalı… İşgalci müttefiklerin hakiki niyetini anlayacak hükümetimiz, askerimizi Bağdat´a göndermeyebilir… Irak geçici konseyi ve diğer Arap ülkelerinin itirazlarını hiçe saymak aleyhimize olacağından, askerimiz Bağdat´tan dönse yeridir. Zira yanlış hesap her zaman Bağdat´tan geri döner … Akibet kuvvetlilerin değil, haklıların olacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*