Bu savunma mekanizmasına örnek uygulamalar, İslam dininin ibadet şekillerinde zaman zaman gözlenmektedir. Mesela, hac ibadeti esnasında “şeytan taşlama” gibi sembolik bir ibadet bu savunma mekanizmasına örnek eylem olarak algılanabilir. Yine “istiaze” olarak adlandırılan ve şeytanın şerlerinden, kötülüklerinden Allah’a sığınmayı ifade eden sözcüklerin sıklıkla kullanılması şeytan ve kötülüklerin kulun aleminde oluşturduğu stresi ve duygusal çatışmayı hafifletmeye yönelik olmalıdır. Dünya hayatındaki belirsizlikler, dalgalanmalar, kararsızlıklar, belirsizlikler karşısında kendini stres altında hisseden ve bunlarla birlikte şeytanın ve kötülükleri emreden “nefs-i emmare”nin baskısı altında büyük bir stres yaşayan kulun, güçlü bir savunma mekanizmasına ihtiyacı vardır. İşte kulun her işe başlarken, Kur’an’dan okuyacağı her sureye başlarken “Euzubillah……” ile Kadir-i Külli Şey’e sığınması büyük bir güven hissi, tarif edilmez bir rahatlık doğurur. Hacda da sembolik olarak hayatının en büyük stres faktörlerinden biri olan şeytanı taşlamakla, adeta birikmiş elektrik yükünü topraklamak gibi, yılların birikimi olan stresini boşaltıp, bir rahatlama yaşar. Bu, “yapıp-bozma” mekanizmasının kulluk hayatında yansıması ve kulun bahsi gecen streslere ve duygu çatışmalarına karşı kendini korumasıdır.
Toplumda yaygın olarak kullanılan, hakaret ifade eden ve “küfür” ya da “şetm” şeklinde adlandırılan sözcükler de bu savunma mekanizmasının, negatif yönüyle günlük yaşantıya yansıması olarak kabul edilebilir. Zulme, haksızlığa maruz kalan ve bunun stresini ağır şekilde yaşayan fert, duygu çatışmalarına hakaret içeren kelime ya da cümlelerle, zaman zaman masayı veya duvarı yumruklayarak tepki verir. Stresin yoğunluğu ile orantılı olarak bu yumrukların elde kırıklara yol açtığına oldukça sık rastlanmaktadır.
Tepkilerin temelindeki psikoloji inkâr veya kabul etmeme üzerine oturtulmuştur. Bu inkâr psikolojisinin en dehşetli şekilde yaşandığı durum ise, bu alemin bir yaratıcısı olduğunu inkâr halidir. Bu durumda “simgesel olarak düzeltme” inanan kişilere veya inancı ifade eden işaretlere saldırı şeklinde ortaya çıkacaktır. Aynı mekanizma bu unsurlara karşı hakaret veya kötüleyici fiilleri de sıklıkla içerir. Ancak bu inkâr psikolojisi varlığın geneli karşısında bir yalnızlık ve sahipsizlik duygularını da beraberinde getirir. Kişi işleyişin genelini kendi ruh aleminde çözemediği için, bütün içindeki konumunun önemsizliğini gördükçe ya da düşündükçe bir değersizlik, anlamsızlık duygusuna kapılır. Küçük yaşlarda bir sığınak olarak gördüğü annesinin şefkatli kucağı da artık yoktur ya da beklenen güveni sağlamamaktadır, babada vehmedilen büyük güç ve her şeyin karşısında durabilecek yenilmezlik özellikleri de yetişkin psikolojisini tatmin edecek bir hal olmaktan çıkmıştır. Bu sahipsizlik, kimsesizlik, yalnızlık psikolojisi insan fıtratının en çetin yıkım noktası olmalıdır.
Bu noktada, dini sembolize eden işaretlere karşı düşmanca tavırlar, içteki “yapıp-bozma” mekanizmasının bir uzantısı olarak ortaya çıkar. Ancak, bunlar ferdi rahatlatmaktan çok, sıkıntıya sokar ve yalnızlık, çaresizlik, kimsesizlik duygularını daha da artırır. Şeytanı taşlayanların rahatladığı sosyal bir gerçek olarak herkesçe kabul edilirken, Kabe’yi ya da camiyi sözleriyle taşlayanların bir rahatlama hali hissettiği vaki değildir ve bunu ifade edebilecek en ufak bir emareye insanlık tarihi boyunca rastlanmamıştır. Çağımızı, bunalımlar çağı haline getiren şey, varlık karşısındaki konumların netleştirilmemiş ve ayakları yere sağlam basan bir varlık tarifi yapılmamış olmasıdır. İnsanlığın kolektif şuuru da Rabb-i Rahim’den bağlantısız algılanan bir kâinatın karşısında; acziyet, çaresizlik, sahipsizlik duygularını topyekün yaşamaktadır.
Fıtratın sesine kulak verildiğinde, insanın ruh halini her yönüyle kuşatmış bir acz ve fakr hissedilecektir. Bu, belki ferdin en önemli stres faktörü ve duygularında çatışma hissettiği en sıkıntı verici özelliğidir.
Belki de nefis ve şeytan gibi kulun dünya alemindeki imtihanını daha da çetinleştiren unsurlar, bu acz ve fakrı iyice hissettirip, Halık-ı Külli Şey’e yönelten taşlar gibidir. Bu taşlar bazen yanımızdan geçip, bazen bedenimize çarpıp sıkıntı verse de istikameti bulmamız, yanlış yoldan dönmemiz için atıldığından olgunluk içinde bir memnuniyetle karşılanmalıdır. Aşırı sıkıntı verdiklerinde yine rahatlamak için “yapıp-bozma” tarzındaki savunma mekanizmaları ile rahatlayabileceğimiz bir ruh hali ve psikolojik özelliklerle bizleri halkettiği için Rahim-i Zülcemil’e hadsiz şükürler olsun.
Benzer konuda makaleler:
- Savunma mekanizmaları ve başa çıkma şekilleri
- Yakınma mekanizması ve iman zaafı
- Huzurlu bir ömrün garantisi imândır
- Supresyon
- Karşıt tepki kurma ve küfür (inkâr)
- Aşırı girişkenlik
- Otistik Fantezi
- Yer değiştirme mekanizması ve gerçeklerden kaçış
- Kendini Gözlemleme
- Savunma Mekanizmaları ve Başaçıkma Şekilleri
İlk yorum yapan olun