Yaprak dökümü

Takvimler bu gün yaprak dökümünden haber veriyor.

Evet, yaprakların hemen hemen tamamı döküldü…

Hatta bazı illerimizde şiddetli kış günleri yaşanıyor.

“Yaprak dökümü” bir çok manaları dile getirir.

Her insanın çocukluk ve gençliğinden sonra bir manada sonbahar mevsimini hatırlatan ihtiyarlık anlarını akla getirir.

“Sonbahar bir hüzün mevsimi” diye yâd edilir.

Güzel görmeyen ve güzel düşünmeyen insanların halleri böyledir.

“Bütün firaklardan gelen feryatlar aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır” der Bediüzzaman Hazretleri.

Ve yine şöyle der:

“İnsan bir yolcudur: Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.”

Yaprak dökümleri işte hayatın her safhasında yaşanır.

İnsanın mal ve serveti,

Sevdiği akraba ve dostları,

Annesi ve babası,

Hanımı ve çocukları…

Ağaçların yaprakları gibidir.

Dökülür, dökülür ve dökülür…

Özellikle yaşadığımız şu günlerde  devam edip gider…

Her an ömrümüzün bir taşı sonbahar yaprakları gibi düşer.

Bu sevinç gözyaşları ile, bazen de hüzünler ile hayatımıza bir rüzgâr gibi gelir geçer.

İnsan feryat eder, insan kahkahalar ile bu hallere şahit olur.

Gelen gider, giden gelmez.

İşte dünya böyle dolar boşalır bir hana benzer.

Elemler bekasız, arzular nihayetsizleşir.

İnsan ise bu bilinmezlerin ve esrarlı sırların arasında adeta kıvranır ve yıpranır.

Günde iki yüz bine yakın yavru dünyaya adeta “merhaba” der.

Yüz elli bine yakın insan da daha “Allah’a ısmarladık” demeden bu dünyadan göçüp gider.

Hayat insanlara tarifi imkânsız yaprak dökümleri yaşatır.

Hastalıkları vardır, musîbetleri vardır, bayram ve seyranları vardır.

Bu insandır…

“Aklın iz’aç ve tacizinden kurtulmak için galiben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar.”

Akıl ona yüksek maksatları hatırlattığı, kafasına her dank ettiği anda o bunlardan kurtulmak için bu yollara sapar.

Ve bu günlerin bir sonu vardır…

Yapraklar bir bir dökülmeye başlar.

Gençliğin ne kadar hazin haller başa getirdiğini ihtiyarlık mevsimi ile hatırlar insan…

Sonra tövbe kapısını çalar:

“Ya Rab! Kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl” niyazları ile nedamette bulunur.

Kırık bir kalp ile…

Hüzünlü bir gözyaşı ile…

“Ey bizi nimetleri ile perverde eden Sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını ve menbalarını göster. Bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi huzuruna al, bize merhamet et. Bize burada tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb’id ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu mutî raiyyetini başı boş bırakıp idam etme” gibi niyazlar ile mağfiret kapısını çalarız.

Her yaprak dökümü bir bitiş anlamına gelmez…

Her bir yaprak ebedî bir hayatın temel taşlarını üst üste koyar.

Ahiret âleminin katları böylece gittikçe yükselir.

Kabir kapısından, Haşir meydanından, Sırat köprüsünden geçecek olan ne kadar şeyler varsa hepsi bu yaprakların semeradar meyvelerine bağlıdır.

Kâinatın en münevver meyvesi olan insanın işte bu manalar ile hayatı canlanır.

Bir mana ve önem kazanmış olur.

Ne dünya fırtınaları, ne de musîbetler onu kahretmez.

Bu sayede hayatın her safhası zayi olmayan meyvelere benzer.

Aşk-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak, fakr-ı mutlak yaprakları o zaman dökülmeye başlarlar.

Bu haller insana pozitif enerji vermeye başlar.

Bunun kaynağı Nurlar ile okuyarak, anlatarak, dinleyerek, yaşayarak hayat bulur.

Her enerjinin bir kaynağı olduğu gibi, bu enerjinin kaynağı imandır.

Bu iman insanı insan eder. Belki insanı sultan eder.

Uhrevî âlemlerin kapıları açılır.

Bu manada her namaz bir yapraktır, her ezan bir yapraktır, her Kur’ân harfi bir yapraktır, her ders bir yapraktır, her yapılan salih amel bir yapraktır.

Sıdk, sebat, metanet, sabır, uhuvvet, ihlâs, ittihad, ittifak, azimet birer yapraktır.

Bu yapraklar zahiren düşer, ama âlem-i ahirette saadet çiçekleri açarlar.

Bu yapraklar saymak ile bitmez…

Her yapılan kötülük, her işlenen günah, her yapılan ibadet mutlaka karşılığını bulacaktır.

İşte yapraklar…

Sonbahar mevsimi…

Her bir unsurun hikmet tahtında hareket ettiğini anlarız…

Aldanmamak ve aldatmamak…

Her şeyin temeli budur.

Hayatı zayi etmemek…

Vücudu heder etmemek..

“Eyvah aldandık! Şu hayat-ı faniyeyi sabit zannettik. O zan sebebi ile bütün bütün zayi ettik. Evet şu güzeran-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar gider” dememek için yaprakları ziyan etmemeliyiz.

Bir öpmek ile batmamalıyız.

Bu gün yaprak dökümü…

Aslında her an bir yaprak dökümüdür…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*