Yarım günde dört hastayı ziyaret etmek…

Ankara’da bulunduğumuz günlerde, mümkün oldukça hem sohbetlerimize iştirak ediyor, hem de bazı eski kadim dost ve arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz. Bunlardan kırk sene önce beraber olduğumuz, ama şimdi başka hizmet kollarında devam edenler de oluyor. Fakat onca yıldır görmediğimiz bu arkadaşlarımızı görünce, tanımakta zorlanıyoruz. Bir zamanlar civa gibi olan arkadaşlarımız da, bizim gibi saçlarına ak düşmüş vaziyette, ihtiyarlamış olarak karşımıza çıkıyorlar.

Bu minval üzere Ankara’daki günlerimiz geçerken, geçtiğimiz Pazar günü sabah Ömer Tuncay Ağabey arayarak ”Cemil Çelik Ağabey hasta yatıyor. Almanya’dan İlhami Ağabey geldi. Biz onunla beraber ziyaretine gideceğiz. Sen de gelir misin?” dedi. Tabiî bizim için müfritane irtibatın gereklerinden biri de, hasta olan kardeşlerimizi ziyaret etmek olduğundan “Olur ağabey, inşaallah” dedik. Ve Cemil Ağabeyin yattığı eve yakın bir camide öğle namazında buluşmak için sözleştik.

Onlarla buluşmak için yolda giderken düşündüm. Cemil Ağabey ile ilk tanıştığımız 70’li yılların başı geldi gözümün önüne. Yine Almanya’dan gelmiş, 40 yaş civarında idi. Bir pardesüsü vardı. Terzi Turan Çalışkan Ağabeyin Hacı Bayramdaki dükkânında tanışmış ve sohbet etmiştik. Hatta bir de resim çektirmiştik. Ondan sonra, Ankara’dan ayrılana kadar, Almanya’dan her izine geldiğinde görüşüyorduk. Daha sonraları Ankara’dan ayrıldımızdan sonra, görüşmelerimiz seyrekleşti. Şu anda evinde yattığı, (rahmetli Bayram Yüksel Ağabeyle de bir ara ortaklık yaptığı) mobilya imalatçısı damadı Hüseyin Bayındır vesilesiyle de görüşmelerimiz olmuştu. Aynı zamanda Cemil Ağabey, Üstadı sağlığında ziyaret eden bahtiyar insanlardandı.

Bunları düşünerek, sözleştiğimiz camide buluşup, namazdan sonra Cemil Ağabeyi ziyarete gittik. Bizi kapıda Hüseyin kardeş karşıladı. Cemil Ağabey salonda yatıyordu. Bizleri görünce hem heyecanlandı, hem gözleri yaşardı. Ben de uzun zamandır görmüyordum. Epey hatıralar anlattı. Isparta’da askerlik yaptığı sırada Üstadla görüşmesini anlatırken, aklıma yine Üstadın talebelerinden Üzeyir Şenler Ağabeyin de askerliğini Üstadın yanında yaptığı aklıma geldi. Onu düşünürken, tam o esnada Cemil Ağabey de Üzeyir Ağabeyden bahsetmez mi? “Ne tevafuk” dedim içimden. Meğer Üzeyir Ağabey acemi olarak geldiğinde, onu karşılayıp asker ocağına o getirmiş. Ama Üstadla görüşmesini de Üzeyir Ağabey sağlamış. Onları anlatırken, ben de telefonumdaki resimlerden, Üzeyir Ağabeyi en son ziyaret ettiğimizde çektiğimiz resmi gösterdim. Gözleri nemlendi. Biraz daha oturduktan sonra, duâ etmesini isteyerek, biz de ona duâ ederek oradan ayrıldık.

Dışarı çıkınca aklıma birşey daha geldi. Ömer Ağabeye” Ağabey, madem hasta ziyaretine çıktık. Haydi, gelin, Ali Vapurlu ve Hüseyin Kayabaşı kardeşi de ziyaret edelim” dedim. Hem Ömer, hem de İlhami Ağabeyler tasdik edince, ben Ali Ağabeyle Hüseyin kardeşe telefon edip, ziyaretlerine geleceğimizi söyledim. Ali Ağabeye gidince, onun destekle yürüdüğünü müşahede ettik. Aslında biz o müessif kazayı geçirdiğinin hemen ertesinde Bursa’da olduğu zaman telefonla görüşmüştük. Çok kayda değer birşeyi yoktu. Hatta bana da tenbih etti ki, “Osman kardeş çok mühim değil, etrafa fazlaca bildirmeye lüzum yok” demişti. Ama sonrasında tahmin edilmeyen bir pıhtı atması neticesinde rahatsızlanarak hastahaneye kaldırılıp, on-onbeş gün orada yatmış. Sohbet ettik, şakalaştık. Dikkatimizi çeken birşey oldu. Baş ucuna Hastalar Risalelerinden bir demet koymuştu. Ben, “Yahu herkes hastaya Hastalar Risalesi götürür. Ali Ağabey de her halde ziyarete gelenlere veriyor” dedim. Gerçekten de öyle yapıyormuş. Hatta bizlere de birer tane verdi. Oradan da ayrılarak Hüseyin kardeşin evine gittik.

Hüseyin Kayabaşı da, hem bizim meslektaşımız, makine mühendisi, hem de kırk seneye yakın hukukumuzun olduğu bir kardeşimizdi. O kadar yıldır istikametini şaşırmayan bir kardeşimiz. Ankara’da olduğumuz zaman, bir arada birçok hizmetlerde bulunmuştuk. Mübarek ve ehl-i hizmet biri olan Hüseyin kardeşimiz de bir müddetten beri rahatsızdı. Telefonla görüşüyorduk, ama ziyaret etmemiz nasip olmamıştı. Bu sefer gelerek ziyarette bulunmamız çok güzel oldu. Ziyaret ettiğimiz hastalardan, bizi ayakta ve giyinmiş vaziyette karşılayan bir tek Hüseyin kardeş olmuştu. Eskilerden, eski günlerden hatıraları yâd edip, Ömer ve İlhami Ağabeylerin de iştirakleriyle güzel bir sohbet ve ziyaret oldu. Oradan da ayrılacağımız zaman Ömer Ağabey bize, “Ömer Sarıoğlu Ağabey de hasta yatıyor. Onu da ziyaret edelim mi?” dedi. Biz de “Olur” dedik ve oradan da ayrılıp Ömer Sarıoğlu Ağabeyin evine gittik.

Ömer Sarıoğlu Ağabeyimiz astsubay emeklisi ve o da bu dâvânın sarsılmaz bir neferi. Yakınlarda bir iki ameliyat olmuş, evinde yatıyordu. Bursa’da iken telefon açıp geçmiş olsun dileklerimizi iletmiştik. Sağ olsun, Ömer Tuncay Ağabeyin sayesinde, onu da bizzat ziyaret edebildik. Onunla da otuz küsur senelik hukukumuz var. Ankara’ya ilk geldiklerinde bizim mahallemize taşınmış ve onunla orada ilk tanışıp temas kuran biz olmuştuk. Onları anlattık. Yine onunla da eskilerden bahsettik. Ömer Sarıoğlu Ağabeyimize de şifa duâsında bulunup, oradan ayrıldık. Dolayısıyla, yarım günde dört hasta ağabey ve kardeşlerimizi ziyaret etmiş olduk.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*