Yasak kıran ol, dalga kıran değil!

Karşı karşıya olduğumuz problemleri çözmeye çalışmak yerine; erteleyerek ve öteleyerek bir yere varamadığımızı bir defa daha görüyoruz.

Eğitimde, sağlıkta, gençlikte, ailede ve sosyal hayatın her noktasında onlarca, belki de yüzlerce problemle karşı karşıyayız. Bu problemlerin varlığını kabul edip, çözmek için gayret etmek yerine ‘halının altına’ süpürmeyi tercih etmek niçin?

 

“Eğitimde problem mi var?” demeyelim. İlk bakışta okullarımız ‘deprem’e karşı yenilenip güçlendiriliyor; fakat çocuklarımızı tehdit eden ‘manevî deprem’lere karşı okullarımızda tedbirimiz, çaremiz, ‘sığınağımız’ var mı?

Evet, okullarımızın ve sınıflarımızın sayısı arttı; Peki aynı nisbette ‘eğitim kalitemiz’i arttırabildik mi? Sınıflardaki öğrenci sayısı azalmış olsa bile, ‘tehdit’ sayısı azaldı mı? Okul kapılarının, alkol ve uyuşturucu tacirlerince gözaltında olduğunu ‘yetkili’ler ifade etmiyor mu? Peki, çocuklarımızın ‘mide sağlığı’nı düşünerek ‘kantin’lerde alınan tedbirlere; ‘ruh ve kalp’ sağlığını düşünerek sınıflarda tedbirler ilâve edebildik mi?

Bu ve benzeri önemli meselelerini nedense gündemimize alamıyoruz. Erteleyerek ve öteleyerek ‘yıl sonu’nu getiriyoruz ve yaralar tedavi olmadan gelecek yıla aktarılmış oluyor.

Bilindiği üzere, son yılların en hararetli tartışması başörtüsü yasağı konusunda oluyor. Farklı görüşlere mensup kişiler, uygulanan yasağa itiraz edip sona ermesini istiyor. Zaten yasakçılar da bu ‘kanunsuz ve keyfî yasağı’ gönül huzuruyla savunamıyor, ciddî çelişkilere düşüyorlar. Üniversitelerdeki yasak kısmen sona erince, ‘sıradaki dertler’ sökün etmeye başladı. Yıllardan beri üniversitedeki kanunsuz yasağı savunmaya çalışanlar, bu defa da “Üniversitedeki yasağın sona ermesi size yetsin! Artık hiçbir talepte bulunmayın” diyorlar. Bizden de “Peki, başüstüne Sahip!” dememizi bekliyorlar. Hayır, Türkiye tam anlamıyla hür ve demokrat bir ülke oluncaya kadar, haklı talepler dile getirilmeye devam edecek.

‘Yasakçılar’a şunu hatırlatmak isteriz: Başörtüsü yasağına itirazlar dile getirilirken, bu itirazlar sadece üniversitedeki uygulamalar ile sınırlı değildi. Mümkün olan her fırsatta başörtüsü yasağının bütün kurum ve kuruluşlarda sona ermesi gerektiği ifade edilerek bu günlere gelindi. İlâve olarak, kanunsuz yasağın uygulandığı yıllarda sebep olunan mağduriyetlerin tazmin edilmesi gerektiğini de hatırlattık ve yine hatırlatırız!

Türkiye’nin problemi, elbette sadece başörtüsü yasağı değildir. Meselâ, talep edilen okullarda ‘mescid’ler de açılmalıdır. Nitekim, 12 Eylül 1980 öncesinde pek çok okulda ‘mescid’ vardı ve arzu eden öğrenciler buralarda namazlarını kılabilirdi. Hatta, okuduğumuz lisenin 12 Eylül sonrasında kapatılan mescidi, okul müdürüne müracaatımız neticesinde darbeden kısa bir süre sonra açıldığının da şahidiyiz. Bugün ya da yarın bu talep daha sıklıkla dile getirilse, “Bu da nereden çıktı? Eskiden böyle bir talep yoktu? Bu provokasyondur!” mu diyeceksiniz?

Sözümüz sadece ‘yasak’çılara değil, yasağa karşı yükselen itirazlara ‘dalga kıran’lık yapanlaradır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*