Yasakçılara cesaret ödülü mü vermeli?

Tam da ‘başörtüsü yasağı bitti, bitiyor’ derken İzmir’den yeni yasak haberi geldi. Buna göre, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nden bir öğretim üyesi, okulun giriş kapısında nöbet tutarak başörtülü öğrencileri içeriye almıyormuş. Aylardır kapıda nöbet tutarak başörtülü öğrencilerin içeriye girmelerini engelleyen ‘yasakçı’ öğretim üyesi, son icraatında kameralara yakalanmış.

Konu ile ilgili olarak açıklama yapan bir ‘yetkili’ ise, şikâyete konu olan öğretim üyesinin daha önce de benzer uygulamalar yaptığı ve bu hususta ‘kademe ilerleme cezası aldığı’nı söylemiş.

Bu açıklamadan da anlaşılıyor ki, adı geçmeyen öğretim üyesi ‘yasakçılık’ konusunda epey deneyimli ve ısrarlı. YÖK, yasağı yumuşattığı halde o, kanunsuz yasağı uygulama noktasında sebat ediyor. Tabiî ki yasakçılara kızıyoruz, ama bir yandan da ‘bu cesaretleri için ödül mü verilsin?’ diye sormadan da edemiyoruz. Yanlış yapanlar, yanlışlarında ısrarlı ve kararlı hareket ederken, hakta sebat etmesi gerekenlerin bu sebatı ortaya koymamaları üzücü değil mi?

Türkiye gerçek anlamda hür, adil ve hakkaniyetli bir ülke olmak istiyorsa; kanunsuzluk yapanlara asla ve kat’a müsamaha etmemelidir. Ortada başörtüsünü yasaklayan bir kanun yokken, kanunsuzluk yapanlara engel olunamıyorsa Türkiye iyi idare edilemiyor demektir. “Bir iki yerde böyle problem var. Büyütmeye gerek yok. Onlar da zamanla düzelir” demekle, problemi çözmez sadece ertelemiş oluruz. Bir kişi dahi olsa haksızlığa, adaletsizliğe ve zulme maruz kalıyorsa ona itiraz etmek durumundayız. Kanunsuzluk yapanlar, kanun önünde muhakeme edilmeli ve hak ediyorsa cezasını da almalı. Bir öğretim üyesinin başörtülü kızlara ‘manevî baskı’ yapması, onların fotoğraflarını çekmesi ya da ‘fişlemesi’ sineye çekilebilir mi? “Ne var işte, buna rağmen başörtülüler okula giriyor” da diyemeyiz. Başörtülüler, niçin ‘ikinci sınıf’ muamelesi görsünler? Kimin ne hakkı ve haddi var ki, başörtülüleri fişleme anlamına gelecek hâl ve hareketler içine girsin?

Ege Üniversitesinde yaşanan hadise bir daha gösterdi ki, ‘yarım çözüm’ler çözüm olmuyor. Ve yine gösterdi ki, bir zihniyet değişimi şarttır. Bir öğrenci sırf başını örtüyor diye mağdur ediliyorsa, buna en başta ‘başı açık öğrenciler’ itiraz etmeli. Darbelerin bir yanlışı da, öğrenciler arasında ‘fitne’ tohumları atmak oldu. Okul dışında başı açık olanla başı örtülü olan yan yana, kol kola bulunabiliyorken, sıra okula gelince “Sen geç, sen kal” demek kabul edilebilir mi? Teröre bulaşmamış, ama farklı düşüncelere sahip öğrencilerin; “Arkadaşım olmadan asla! (okula girmem)” anlayışını yaygınlaştıramadıktan sonra ‘üniversite’ler üniversite olabilir mi?

Bu hadisenin ‘tek’ olduğu da düşünülmesin. Kamuoyuna yansımadığı halde benzer yasaklar, üniversitelerde ya da başka kurumlarda da yaşanabilir. Mağduriyetlerin tamamına son vermek için Türkiye’yi idare edenlerin daha kararlı ve daha cesur hareket etmesi gerekir. Keyfi yasak uygulayanlara cezai müeyyideler uygulanabilmeli. Niçin mağdur olanlar haklarını aramak için mahkeme kapılarında beklesin?

Türkiye’nin hür ve demokrat olması, keyfî yasak uygulayanların yargılanabilmesi ve hak ettiği cezayı almasıyla mümkün olur. Yoksa, yasakçıların yaptıkları yanlarına kâr kalmaya devam ettikçe Türkiye “Büyük Türkiye” olamaz.

Yasakçılara cesaret ödülü vermeyi düşünmek yerine, Türkiye’yi idare edenlere ‘adil idareci ödülü’ vermeyi yeğleriz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*