Yemin, bir işi yapmak veya yapmamak hususunda ileri sürülen bir iddiayı kuvvetlendirmek için Allah’ın isim veya sıfatlarından birisini şahit tutmak veya kutsal sayılan bir değere yemin ifadesiyle sığınmaktır. Önemli bir ihtiyaç yokken, normal durumlarda yemin etmemelidir. Dili yemin alışkanlığından kurtarmalı, her zaman sadeliği ve doğruluğu esas almalıyız.
Ancak bazen, ciddî, hassas ve önemli görülen konulara bağlı olarak yemin bir ihtiyaç olur. Bu durumda da yemin doğru sözümüzü teyit eden bir şemsiye olur. Aksi takdirde olur olmaz şeylere yemin etmek ve yemini bir sakız gibi ağzımızda çiğneyip durmak mekruhtur.
Üç çeşit yemin vardır. Bunlar:
1- Lağv yemini.
2- Geçmişe dönük haberleri doğrulamak amacıyla yapılan yeminler.
3- Geleceğe dönük akit ve sözleşmeleri kuvvetlendirmek için yapılan yeminler.
Bunlara sırayla temas edelim:
1- Lağv Yemini: “Lağv” tabiri Kur’ân’a aittir. Kur’ân, “doğru olduğu sanılarak, dil alışkanlığı ile veya yanlışlıkla” yapılan yeminleri bu tâbirle zikreder. Ve bu tür yeminlerden dolayı sorumluluk olmadığını bildirir. Âyet şöyledir: “Allah sizi lağv türü yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Lâkin bilerek yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Allah gafûrdur, halîmdir.” 1
Lağv yeminine “alışkanlık yemini” de denebilir. Kişinin dilinin kasıtsız ve bilinçsiz olarak yemin cümlesine kayması ve takılıp kalması bu cümledendir. Bu, bir yemin sayılmaz. Çünkü bu tür yeminler bir işi sağlama almak veya ispatlamak kastıyla yapılmış değildir. Bunlar, mânâsı düşünülmeden, kendiliğinden ağızdan çıkıveren sözlerden ibârettir. Meselâ herhangi bir konuşma sırasında ikide bir “Evet, vallahi… Hayır, vallahi” gibi sarf edilen sözler lağv sözleridirler. Yemin değildirler. Bu sözlerin kefareti, mümkün mertebe dili bu sözlerden temizlemektir.
2- Geçmişe dönük haberleri teyid eden yeminler. Bu tür yeminlere fıkıh dilinde “gamûs yemini” de denmektedir. “Vallahi ben falan işi yaptım” veya “Allah’a yemin ederim ki, ben o kişiyi görmedim” gibi yapılan yeminler bu türdendir. Geçmişe dönük sözlerle ilgili yapılan yeminlerin şer’î mânâda yemin olduğunun delili şu âyettir: “O sözleri söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar.” 2
3- Geleceğe dönük akitleri ve verilen sözleri kuvvetlendirmek için yapılan yeminler. Bu tür yeminlere de fıkıh dilinde “Mün’akit yemin” denmiştir. “Vallahi şu işi yapacağım”, “Billahi oraya girmeyeceğim” gibi ifâdelerle, gelecekle ilgili işlere dönük verilen sözleri kuvvetlendirmek için yapılır. Peygamber Efendimiz’in (asm), “Allah’a yemin ederim ki, ben Kureyş’e savaş açacağım” 3 sözü gelecekle ilgili yapılan yemine bir örnektir.
Lağv yemini için kefaret gerekmiyor. Fakat dili böyle alışkanlıklardan temizlemek gerekiyor.
Diğer yemin türlerine gelince: Gerek geçmişe dönük haberlerle ilgili yalan yere bilerek yapılan yeminler için, gerekse geleceğe dönük akit ve sözleşmelerle ilgili yalan yere bilerek yapılan yeminler için kefaret ödemek Allah’ın emridir, yani farzdır. Bu tür yeminlerle eğer birisine zarar vermişsek ve bir kul hakkını ihlâl etmişsek, önce zararı telâfi etmeli, kul hakkını ortadan kaldırmalı; sonra adamla helâlleşmeli; ardından da tövbe ederek yeminin kefaretini ödemeliyiz.
Yeminin kefareti için sırayla: 1- On fakiri yedirmek, 2- On fakiri giydirmek, 3- Mü’min bir köle âzâd etmek şıklarından herhangi birisi tercih edilir. Eğer bunları yapmaya imkân bulunamaz veya bunlara güç yetirilemezse, yalan yere yapılan her bir yemin için üç gün oruç tutulur. 4
Yemin eğer bir farzı terk etmeye, Müslümanlar arası barışı bozmaya, Müslümanların zararına, bir musîbetin gelmesine veya bir menfaatin engellenmesine sebep olacak şekilde yapılmışsa; yemin bozulur, yani yemine uyulmaz ve yapılan yemin için kefaret ödenir.
“Bu hastaneye gitmeyeceğim” diye yemin etmek, esasen kendini bir menfaatten mahrum etmeye yönelik bir yemindir. Aslında böyle mahrumiyet yeminleriyle insanın kendi kendisini ve geleceğini bağlamasına lüzum yoktur. Bu tehlikelidir. Hoşuna gitmiyorsa gitmez. Ama bir şekilde yemin yapılmışsa, ihtiyaç olduğunda yemin bozulur ve kefaret ödenir.
Böyle yıllar sonra kadrosu, sahibi, yönetimi, adı ve binası değişmiş olan bir kurumu yeni bir kurum saymak ve yeminin bu yeni kurumu kapsamadığını düşünmek mümkündür. Fakat kefaret ödemenin gündemden kalktığı kanaatine varılsa bile, yapılan yeminin kefaretini ihtiyaten ödemek faziletten ve bereketten hâlî değildir. Çünkü kefaretin hangi şıkkı olursa olsun, ibadet yapılmış olacaktır.
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi, 2/225,
2- Tevbe Sûresi, 9/74.
3- Ebû Dâvûd, 3285,
4- Mâide Sûresi, 5/89.
Benzer konuda makaleler:
- TBMM’de, şahıs adına yemin yapılır mı?
- Yemin
- Cehennemin engelleri: Kefâretler ve musîbetler
- Mesleğe sadâkat yemini
- Yeminde Atatürkçülük
- Konuşma engelli birisi namazda nasıl kıraat yapar?
- Şevk-i tenzili veren alet nedir?
- Hoşgeldiniz mübarek on bir aylar
- Risâle-i Nur’da edebî sanatlar ve sadeleştirme
- Dilin peltekliği namaza engel değildir
1963 Mersin Gülnar doğumlu olan Süleyman Kösmene, ilköğrenimini doğduğu köy olan Yarmasu köyünde yaptı. 1981 Mersin İmam-Hatip Lisesi; 1986 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Milli Eğitimin çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Yeni Asya Gazetesi Fıkıh Günlüğü köşesinde günlük yazılar yazmakta olan yazarımız, İstanbul’da yayın yapan Bizim Radyo’da ve EuroNur.tv’de programlar yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
İlk yorum yapan olun