Yeni Asya baba ocağıdır

Yeni Asya baba ocağıdır, herkes bir gün yuvaya dönecek. Bakmayın siz uzakta oluşlarına, Yeni Asya ne diyor diye bir yanları burada. Her ne kadar ocağına vurmuş, siyaset rüzgârlarında savrulmuş olsalar da bir adım ötedeler.

Çok mu abartılı bir iddia sizce? Kendimizi merkezde görme inancına enaniyetli ve tekellüflü bir bakış tenkidleri gelse de; uzaktan ve siyaseten değil, bir adım yaklaşarak gönül kulağıyla dinlemeye gayret edelim, biz de izah etmeye… Neden?

Bir defa; tek parti devrinde onca zulüm ve ifnâ hareketlerine karşı, Risale-i Nur’dan başka Müslümanları müdafaa edecek, mü’minlere ferah verecek hiçbir muhaberat ve irtibat imkânı yoktu. Müslü- manlar inim inim inlerken biribirine teselli ve kuvvet verecek bir haber kaynağı olmadığı gibi, dinsiz ve rejim taraftarı bir basınla da hakikatler ters yüz ediliyordu ki, hakikaten her yönüyle kara günlerdi.

Risale-i Nur imânları kurtardığı gibi, mü’minler için bir halaskâr, zulmet içinde nur, yeis içinde umud, aynı zamanda da bir muhaberat kaynağı idi.

NATO’ya girme serencamımız; çok partili hayata, muhalefete ve “yeter söz mille- tindir” beyaz ihtilâline zemin hazırlıyordu.

Demokrat Parti/nin iktidara alternatif olmaya başlamasıyla bir kıpırdanma olması, “Büyük Doğu, Sebilürreşad” gibi İslâmî gazete ve dergilerin faaliyetleri Üstad Hazretleri’nin de desteğini alıyordu.

O neşriyatların İslâmî olmasına rağmen siyaseten farklı bir kulvarda gitmeleri kendi neşriyatımızı ve sesimizi duyurma ihtiyacını hissettiriyordu ki Üstad Hazretleri’nin; “Matbuat lisanıyla Risale-i Nur, bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle; şimdi iki dehşetli manevî belâyı def’etmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim” ve;

“Âlem-i İslâm’ın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.” beyanı, gazete ile hizmetin ehemmiyetini ders veriyordu.

Kader mi, hikmet mi bu gaye-i hayal o zaman nasib olmamış, vefatından sonra ihtiyaç daha şedit hâle geldiğinden ağabeylerin gayreti; Zülfikar, Uhuvvet ve İttihad’la o gaye, hayata geçiyordu böylece..

Özellikle bizim çocukluğumuzda da evimizi ve gönlümüzü şenlendiren İttihad gazetesi, Müslümanların “ümitvar” olmasına bir istinad noktası idi ki; Şule Yüksel Şenler’in başörtü mücadelesindeki kapak resimleri hâlâ hafızamızdadır.

Haftalık olan İttihad’ı günlük çıkarma gayretleri bazı barikatlara takılmışsa da yeni bir gazete ihtiyacı artık şart olmuştu.

Zübeyir Ağabeyin “lahana yaprağı kadar” günlük bir gazete çıkarma duâsı ve MNP’nin kurulması akabinde hayata geçiyordu ki, günlerden Yeni Asya… (21 Şubat 1970)

“SAKIN SİYASET CEREYANLARI”

ikazına rağmen

Siyasetin o çalkantılı devirlerinde yayın hayatına başlayan Yeni Asya, aynı zamanda cemaatin ortak adı idi.

Siyasetin en çok gündemde olduğu ve çalkantılı bir dönemde gayrısız ve yek-vücud, aşkla şevkle hizmet ediliyordu. Zira bir tarafta CHP sol, AP ise sağı temsil ettiğinden az bir siyasal İslâm kayması yaşansa da saflar net ve imtihan kolaydı.

12 Eylül’le birlikte ciddî bir kopuş yaşandı ki, fitne büyüktü. Yeni Asya’ya sırtını dönenler zamanın rüzgârlarında tozu dumana katarak askerin cemselerine binmişlerdi. 12 Eylül Niğbolu – Mohaç’tan üstün denilerek darbelere ve onun getirdiği anayasaya karşı duruşumuza karşı durarak tam da darbecilerin istediği gibi gazeteyi tekfir ederek gittiler. Merkezi zayıflattılar ki, gazete açıktan Mehdiyet – Deccaliyet mücadelesi verdiğinden Kemalizme ve darbelere bilmeyerek yardım ettiler.

Risale-i Nur’dan aldığımız haklı (demokrasi) mücadelemizi anlamak istemeyip bu gün olduğu gibi şer cephesine attılar. Zaten ondan sonra her yeni oluşumda gittiler de gittiler.

Dindar siyasetçi sevdasıyla ANAP, RP ve AKP’ye kaydılar ki, içtimaî reçeteler hak getire.

Bir tarafta dindar siyasetçiler, diğer tarafta Demokratlar ve Yeni Asya…

Bir taraftan gazeteyi siyasetle suçlayıp diğer taraftan dindar görünümlü siyasetçilere methiyeler düzenleyerek Nurlar’ın hürriyetçilik esaslarına sırt çevirenlere dönüp sormak lâzım.

Gidişlerin gerekçeleri siyaset ise;

1. Yeni Asya çıktığında adı “günlük siyasî gazete” değil miydi?

2. Hemen her gün AP ve rahmetli Süleyman Demirel ismi ön planda değil miydi?

3. Rahmetli Osman Demirci Hoca AP’den senatör ve milletvekili değil miydi?

4. Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî’nin talebeleri gibi Nur Talebeleri 1977’de; köy-kasaba dolaşıp broşür dağıtarak komünizmin Anadolu’yu ele geçirmesine mâni olmadılar mı? (Zahiren siyasî ancak neticesi imanî)

Mesele siyaset mi, yoksa dinî değerleri siyasete alet edenlere kanmak mı?

Millet olarak safdilliğimiz ayyuka çıkmış. Avam-ı müslimi anlarız da, bu kardeşleri anlamakta zorlanıyoruz.

“Bu asırdaki ehl-i İslâm’ın fevkalâde safderûnluğu ve dehşetli cânileri de âlîcenabane affetmesi; ve bir tek haseneyi ve binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan bir tek haseneyi görse, ona bir nevi tarafdar çıkmasıdır.” dersine muhatap olmaktır mesele..

Mesele, siyasal İslâmın cazibedarlığına kapılmak, demok- ratlığı içselleştirememektir.

Haftalardan Yeni Asya, nice 49’lara…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*