Yeni Asya “özgün” bir gazetedir

Image
Her zaman bizzat merak ederek değil de, ara sıra denk geldikçe, bazı “özgün“ yazarların, dünyayı makaraya saran Pazar yazılarını keyifle okumuşsunuzdur. Bunun da, öylesi bir yazıya dönüşmesine dâvamız pek yüz vermese de, havamız gülümsüyor. Yüksek müsaadelerinizle, havayı bozmadan, dâvayı da küstürmeden, izah ve mizah kıvamında ve Pazar keyfinde bir yazı olsun.

Sevsinler şu “özgün“ kelimesini ki, gelip yakama yapıştı. Biz de onu sevelim ve sevdirelim bâri!.

Sathî ve basit anlamıyla, “özgün“ olamadıysam da, “özgün“ yazamıyorsam da, üzgünüm dostlar, üzgün!..

Gerçi bu üzgünlükle gelen gizli bir “özgünlük“ de vardır. Zira bu; kaynağı dünyalık olmayan, dünyevî hiçbir sebebe dayanmayan bir üzgünlük. Bu üzgünlükte, Hazreti Üstâd’ın, “Bana ıztırap veren İslâmın maruz kaldığı tehlikelerdir“ cümlesinde özgünleşen haykırışın kırıntıları vardır. Yeni Asya’nın umum yazarlarının ruhunu saran bir duygu da bu olsa gerektir. Özgün bir üzgünlük. Mukaddes bir çile..

Üzgünüm, zira özgünlüğü gazetemizin haricinde arayan bir yaklaşım, öyle uzaklarda değil, hemen yanıbaşımda peydahlandı. Kulağımı tırmalayan bir dost fısıltısı. SentezHaber’deki bir yazıya gelen küçük bir yorum.. Sağolsun, yaşasın o iki kardeşimiz ki, birisi yüzüme savrulan şecaatiyle, öbürü yorumuyla, bizde gizli olanı, görünmeyeni hatırlattılar. Ve böyle bir yazıya vesile oldular.

Neymiş.. Gazetemizin “özgün“ yazar ve yazılara da ihtiyacı varmış. Bundan olmalı ki, en çok da “basından seçmeler“ okunuyormuş. Aslında çok su götüren bir iddia! Ama olsun!

Okunsun da, varsın en çok “basından seçmeler“ okunsun. Zira onlar “seçilmiş“ yazılar.

Gazetemizin yayın anlayışına uygun yazılar. İnsan haklarını, din ve vicdan hürriyetini ve demokrasiyi savunan yazılar. Fikriyatımızı destekleyen yazılar. Gerek 12 Eylül darbesine karşı durduğumuzda, gerek yasakların kalkmasını savunduğumuzda ve gerekse son referandumdaki serbest ve özgün duruşumuzda yanımızda olan yazılar. Ve çook dostlarımızdan daha çok bizi anlayan yazılar!

Kendine özgü nitelik taşıyan, orijinal, yani “özgün“ yazılar!

Ve, o yazılar asıl Yeni Asya’nın sayfalarında özgünlüğün doruğuna ulaşıyor. Yeni Asya onlara iltifat ediyor, fikir platformunda değerlendiriyor. Magazin ve reklâm sayfaları arasından çıkartarak, fikir sofrasına getiriyor.

«««

Mâna olarak “özgünlük“, yani orijinalite Risâle-i Nur’da, Bediüzzaman’ın şahsiyet ve duruşunda olduğu kadar, başka bir şahıs ve eserde bulunamaz. İşte “özgün“ olmanın bir başka tarifi de, “bir buluş sonucu olan, nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan“ şeklindedir.

Ve Üstâd’ın ifadesiyle, “Risâle-i Nurlar, Kur’ân’ın yüzden fazla tılsımını keşfetmiştir.” Bugün dillere pelesenk olmuş anlamıyla hangi “özgün yazar“ var ki, eserleri milyonlar satsın ve eserlerini milyonlar canla başla ve ders disiplini içinde okusun.

İşte “özgünlük“ budur, işte orijinalite budur!

Nitelikleri bakımından, benzerlerinden ayrı ve üstün olma vasfı, gerek muhteva gerekse üslûp bakımından Risâle-i Nur’da var olduğu kadar başka bir eserde ne bu çağda, ne de çağlarda görülebilir.

Yeni Asya da, bu “özgün“ ve seçilmiş eser külliyatının rehberliğinde yayın yapıyor. Başkasını taklid etmeden, kopya çekmeden, fikir çalmadan, sadece kendine has orijinal fikirlerle yeni bir tarz, yeni bir trend oluşturuyor, yani “özgün“ bir duruş sergiliyor.

Böyle “özgün“ bir gazetenin, kendi yazarı “özgün“ olsa ne, olmasa ne! Hem onlar zaten öyle “özgün“ olma sevdasına kapılmazlar. Özgünlük de, seçilmişlik de şahs-ı manevîmize ve gazetemize has olsun. Bu dâvânın emirber neferleri olmak, bizim için en büyük şan, en büyük şereftir!

HİCRET DUYGULARI

Hicrî yılbaşıyla yeniden alevlenen hicret duyguları, yavaş yavaş ruhları sarıyor, maneviyat dünyamızı kuşatıyor. Nebiyy-i Zîşan Efendimizi, Mekke’den Medine’ye göçe zorlayan hadiseleri yeniden hatırlarken, yürekler yanıyor, vicdanlar sızlıyor. Sevgililer sevgilisi, güzeller güzeli, güllerin ve gülyüzlülerin sultanı bir zâtın ayaklarının altına serilmek, ona kurban ve hayran olmak yerine, ona eziyet ve işkenceye kalkışmak, ona savaş ilân etmek, onun mübarek ve muhteşem vücudunu ortadan kaldırmaya kalkışmak; küfrün ve şirkin mahiyetini gözler önüne sermeye yetiyor.

Bir yandan da, hicret emrinin nasıl bir Sultan’dan geldiğini ve ne kadar çok mânâ ve hikmet yüklü olduğunu düşünmek de insana apayrı bir iştiyak vererek, hicreti mânen bâkileştiriyor. O gece Resûlullah’ın yatağına yatan Hazret-i Âli ve yol arkadaşı Hazret-i Ebûbekir gibi Peygamber dostlarını hatırlamak ise, iman mertebelerinin en zirvesine imânen baktırıyor.

Yaklaşan Hicrî Yılbaşının ruhumda estirdiği hicret duyguları, ciddî ve hüzünlü bir yazıya şayeste iken, bir kelimenin muzipliği devranımı değiştirerek, izahı mîzahla karıştırdı..

Yaklaşan Hicrî yeni yılınızı hicret duygularıyla tebrik eder, selâm ve muhabbetlerimi arz ederim.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*