Yeni bir Nur dersi başladı

GENÇLİK DÖNEMİNDE NUR DERSLERİ

Bu, ‘yeni bir hayat başladı’ der gibi bir şey. Çünkü hakikaten ders demek hayat demektir. Zamanın hayat kazanması, nurlanması, ebedîleşmesi demektir.

Özellikle de bu Nur derslerinin gençlik dönemlerinde olması, daha bir anlamlı ve daha bir kârlıdır. Gençlik dönemindeki hayırlı bir, belki bin’dir.

Gençlik döneminde bir grup oluşturup onlarla haftalık bir araya gelmek, dersler yapmak tam bir akıllılık hâlidir. Böyle pek çok aydın genç grup tanıyorum. Onlarla iftihar ediyorum.

Şunu iddia ediyorum ki, gençlik dönemindeki bir haftalık ders günü, bir sokak lambası gibi sağını solunu aydınlatan bir özelliğe sahiptir. Yani Cumartesi günü bir ders yapılıyorsa, bu; Pazarı, Pazartesiyi, Salıyı ve öncesinden ise Çarşambayı, Perşembeyi, Cumayı içine alıyordur. Böylece zaman aydınlanmış oluyordur.

Bir de gençlik döneminde bir beş yılın, bir on yılın böyle bir faaliyet içinde geçmesi demek, bir tohum gibi, kalan ömür zamanlarını da inşaallah içine alacaktır, aydınlatacaktır.

Böyle bir faaliyet için de ne harcama yapılsa yeridir. Büyükler buna bütçe ayırmalıdır.

Bir uluslar arası okul gezisine binlerce lira para harcayan bir veli, aynı hassasiyeti, hatta daha fazlasını bir uluslar arası Nur okuma programına daha bir heyecan içerisinde gösterebilmelidir. Birisinde bazı mesuliyetler olabilir, ama diğerinde hem dünyevî hem de uhrevî ciddî kazançlar olabilir.

Hangisi daha önemlidir?

Hangisine rahat adım attığınız, çocuğunuzda da gencinizde de neyi daha çok önemsediğinizin bir uygulama dersi olmuş olacaktır.
***
Yeni bir ders deyince, hafızam beni yıllar öncesine götürdü. Beş dostumuzla bir araya gelmiş ve “Gelin, bundan böyle her hafta biraraya gelelim ve her hafta birimizin evinde Risale okumaları yapalım” demiştik.

O gün bir karar almıştık. Ve o karar bizi öyle tatlı okumalara, öyle tatlı gezilere, öyle tatlı insanlarla hatıralar oluşturmaya sevk etmişti ki, o günlerin halen tadı damağımızda. Nitekim yıllarca sürdü o programımız. Yaz aylarında da yine aynı grupla bir hafta, on günlük tercih edilen bir şehirde okumalar, orada bulunan büyükleri ziyaretler, ders mekânlarından istifade etmekler gibi ne muhteşem adımlar atılmıştı.

Bu çerçevede, Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin bağ evinde, Zübeyir Ağabeyin kardeşi Haydar Ağabey ile bir haftamız geçmişti. Sonrasında Eğridir Gölü kenarında, Çam Dağını, Barla’yı, Isparta’yı Üstad’ın ayak bastığı toprakları turlayarak güzel günler yaşamıştık. Tabiî Toros Dağları eteklerinde bulunan, Anamur-Bozyazı’nın yaylalarından olan Kızılca Köyü, Sarnınç Yaylasının, Oluk mevkiinde yine bir haftamız geçmişti.

Derken aynı mevkideki okumalarımız, “Bediüzzaman ve Şark Düşünceleri” isimli eserin de doğum mekânı olmuştu. Bir araya gelmeklerimiz, okumalarımız maddî ve manevî meyvesini de vermişti.

Sonra, kader bu arkadaşlarımızdan bazısını farklı şehirlere sevk etti ve birlikteliğimizin ömrü sona erdi.

Ama aradan on üç, on dört yıl geçmiş olmasına rağmen, o faaliyetin, o günlerin tadı damağımızdan, dimağımızdan hiç eksilmedi. O faaliyetler, sonraki zamanlar için de bir maya olmuştu.

Yani bir gerçek var ki, “Kişi kırk yaşına kadar ne ile beslenirse, kırkından sonra da o beslendikleri onu besler.”

Ne zor şartlardı yaşadıklarımız? Bir bilgisayarımız bile yoktu. Dosya notlarımızı ücretle bir kişiye yazdırmıştık. Yaz dönemlerinde bir 70’li model aracımızla gitmediğimiz yer kalmazdı. Evet, bu da zahmetteki rahmete işaretti.

Şimdi mi? Herkesin evinde, iş yerinde bilgisayarı var, interneti var, aracı var, evi var, imkânları var, var… Ama artık eskisi kadar biraraya gelmeklerimiz kalmadı. Varlarımız arttı; ama faaliyetimiz artmadı. Kötü olan da bu.

Peki ne oldu bize? Bitmez tükenmek şevkimize ne oldu? Okumalarımıza ne oldu? Manevî beslenmelerimize ne oldu?

Ne diyeceğiz ümmeti için gözüne uyku girmemiş Efendimize (asm)?

Ne diyeceğiz, mü’min kardeşleri için çekmediği çile kalmamış Üstad Bediüzzaman’a? Hangi mazereti sunacağız?

Gelin ağlaşalım… Gelin, ah, vah edelim… Ya da gelin uyanalım.

Gelin, “Beş yüz senedir yattığınız yeter! Uyanınız!” ikazına ciddî kulak verelim ve uyanalım. Neyse, uyanık duruşumuz devam ederken, ben de size ‘yeni bir ders’ müjdesi vereyim.
***
Ne zaman o dostlarla karşılaşsak, bir araya gelsek hep o eski günleri tatlı bir hatıra, ebedîleşmiş bir zaman dilimi olarak anıyoruz.

Geçenlerde yine böyle bir görüşmemizde, ‘Nedir kardeşim eski günlerde yaptıklarınızı, tattıklarınızı hatırlatıp duruyorsunuz? Yani öldük mü ki, eskilerden bahsediyorsunuz. Yeni bir adım atılmaz mı, atılamaz mı? Neden kapattık sayfaları? Neden uyuyoruz? Kimin ne mazereti var?’ diye devam eden nazlanmalara karşı cevaplar boş kalmadı ve ‘O zaman yeni bir ders başlatalım.’ kararı geldi.

Evet, baktık, şartlarımız değişmiş. Aile üyelerimizin sayısı artmış. Hayat standartlarımız yükselmiş. İmkânlarımız daha da artmış, ihtiyaçlarımız azalmış.

Adım atmak için tam zamanı dedik ve ‘Bismillah’ diyerek, uygulamayı başlattık. Öncekilerden farklı olarak artık çocuklarımız, eşlerimiz de bir araya geliyorlar. Her hafta bir ailede bir araya geliyoruz. Eşler kendi aralarında, gençlerimiz yine kendi aralarında, biz babalar olarak ise yine haftalık sohbetlerimizi gerçekleştiriyoruz. Araya da zaman zaman komşularımızdan misafirler katıyoruz.

Bu başlangıç sadece bir haftalık ders olarak kalacağa benzemiyor. Yaz ayları da planlanacak gibi duruyor.

Yani, nasıl olsa çocuklarımıza, eşlerimize, bize de arkadaş lâzım. Sosyal bir insan olarak bir yerlerde tatil zamanlarımız geçecek. Görüşme, konuşma, dertleşme herkes için ihtiyaç. Özellikle de gençler için.

Seçkin, imanlı, dürüst, hakikî dost Nur Talebeleri ile bir araya gelmekten daha güzel ne olur? Onun için Cumartesi akşamlarımızı, ‘yeni bir Nur dersi’ne açtık. Şimdilerde Cumartesi günlerimiz dolu. Kimseye o güne randevu vermiyoruz. ‘O gün çok önemli bir toplantımız var.’ diyoruz.

Haftanın bir gününün Nurlanması, diğer günleri de Nuranîleştiriyor.

Hayatımızda mutlaka haftanın birkaç gününü Nurlu derslerle geçirmeliyiz ki, haftayı kurtarabilelim. Değilse olmuyor. Siz, güzel, anlamlı, Nuranî bir faaliyetle doldurmazsanız, birileri malayani, lüzumsuz bir faaliyetle dolduracaktır.

Derse, derslere gün açmalıyız. Hesabını en kolay verebileceğimiz gün, dersli günlerimizdir.

Eğer haftalık bir/birkaç Nur dersi gününüz yoksa ciddî kayıptasınız demektir. Özellikle de bir genci, haftada birkaç Nur dersi olmaksızın düşünemiyorum.

Zamanı ebedîleştirmenin başka bir yolu var mı?
Bir Nur dersinden daha kârlı bir iş başka ne olabilir?

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. gerçekten söylediklerini bende aynen yaşayanlardan biriyim.ah o güzel günler neredesin

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*