Bediüzzaman’ın hedeflediği “ittihad-ı İslâm” ile siyasal İslâmcıların kafalarındaki “İslâm birliği” düşüncelerinin temeldeki ayrışımlarına dikkat edemeyenler, ikisini birbirine karıştırıyorlar. Siyasal İslâmcılar, dini siyasetlerine alet ederlerken, kendilerini merkeze yerleştiriyor ve dünyayı eksenlerinde çevirmek istiyorlar. Bediüzzaman’ın düşüncesindeki “ittihad-ı İslâm’da ise merkezde, insaniyet-i kübra denilen İslâmiyet vardır. Kur’ân, Kâbe, Sünnet-i Seniyye ve Âlem-i İslâm’ın varlıkları bu projede, başka milletleri tedirgin etmiyor. Ahirzaman dinsizliğinin kaos,, ahlâksızlık ve zulme yuvarladığı milletler ve devletler, hakikî mânâdaki ittihad-ı İslâma taraftar oluyorlar.
İnsanî değerleri esas alan, fert hürriyetine en üst düzeyde kıymet veren, cehalet, fukaralık ve fitnelere müsaade etmeyen, yalnızca insanların hukukuna değil, okyanuslardaki balıkların da haklarını teminat altına alan bir “İslâm Birliği projesine” hangi insaflı Avrupalı karşı çıkabilir ki…
“Siyasal İslâm” dediğimiz düşüncenin yapılanmasındaki şeriat karşıtı halleri gören Avrupalılar, İttihad-ı İslâm düşüncesinden de ilk anda endişe edebilirler. Fakat bu “İslâmcı kardeşlerin” Avrupalıları tedirgin eden hallerinin şeriata muhalefet eden fiil ve sıfatlarından doğduğunu izah ettiğiniz zaman, Amerika, Fransa ve Almanya gibi Hıristiyanlığı temsil eden ülkeler, İslâm Birliğine taraftar olacaklar. Bir işbirliği yapmaya kendilerini mecbur hissedecekler. Küresel barışı bozarak yeryüzünü fitne ile ateşe veren güçlerin zabt u rabt altına alınmalarının da ancak İslâm birliğinin kurulmasıyla mümkün olduğunu anlayacaklar. Başta Hıristiyanlık âlemi olmak üzere, İslâm âleminin ve hatta dünyanın barışı İslâm coğrafyasının sekinet, sulh ve sükûnetine bağlı ise, bu da ancak ve ancak İslâm Birliği mefkûresiyle mümkündür.
Osmanlı Hanedanının baş düşmanı Kemalizmin emrindeki “Yeni Osmanlılara” gelince… Türk milliyetçiliğini ana umdeleri arasına almış, bu umdenin emriyle evvelâ komşularına ve sonra da AB’ye savaş açmış iktidardaki düşünceye gelince….
AB’nin temel insanî kriterlerini, kendi halkına zulmedip fukara milletini sömürmeye son vereceğinden ve cemiyete kenelerce yapışmış cehalet, fakirlik ve fitneyi temizlemeye vesile olacağından başta reddeden bir düşünceden ne yeni Osmanlı çıkar, ne de eski Osmanlı… Milleti iğfale matuf bu tür çalışmalarla ancak ve ancak Osmanlı torunlarından intikam alınır. Selanikliler Hanedanı, saltanatını birkaç sene daha devam ettirir. Hanedanın çok net bildiği bir gerçek var: Böyle giderse, AB kriterleriyle bütün Ortadoğu saltanatları son bulacağı gibi Osmanlı saltanatını ele geçirenler de çekilmek zorunda kalacaklar. İşte böyle bir tehlikeyi ötelemenin yollarından birisi, neoliberallerin de destekledikleri “Yeni Osmanlılar” projesi olabilir. Tarihimizi manipüle eden bu düşüncenin bizi en çok üzen cihetini tekrarlamak istiyoruz: Dini siyasete alet edenlerin, masum Müslümanları, menfaat üzerine dönen siyasetlerini alet etmeleri…
Benzer konuda makaleler:
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır
- Bu zamanın farz vazifesi ittihad-ı İslâm’dır
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâm
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır
- İslâmiyeti mahbup ve ulvî göstermeliyiz
- Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun