Yeni tahrik senaryosu: Kur’ân yakma!

Amerika’da bir küçük otelin yöneticisi, bir sabah uyandığında bir kilise kurması gerektiğine karar veriyor. Önce uzun süre misyonerlik yapıyor. Sonra da Florida’daki evinin oturma odasında bir kilise kuruyor. Ancak bir türlü istediği ilgiyi bulamıyor. Hiç kimse satın aldığı arazide silâhla dolaşan, uzun bıyıklı, antika ticareti yapan Terry Jones’ı ciddiye almıyor.

 

Kendisine rahiplik ünvanı da veren Jones, oturup kilisesine taraftar toplayabilmek için ne yapacağını düşünüyor ve buluyor: 11 Eylül saldırılarının oluşturduğu düşmanlık havasından yararlanarak İslâm düşmanlığı yapmak.

Bu işin tutmasını için de sansasyonel bir eylem yapması gerektiğinin bilincinde. O yüzden geçen yıl 11 Eylül’de Kur’ân-ı Kerim’i yakacağını ilân ediyor herkese. Çok ciddî tepkiler alınca vazgeçiyor bu çirkin eylemden. Müritlerinin çocuklarının sırtına “İslâm şeytan dinidir” yazılı tişörtler giydirip okula göndertiyor. Okul yönetimi çocukları geri gönderiyor. ABD Savunma Bakanı Robert M. Gates bizzat arıyor Jones’ı. “Bunu yaparsan Afganistan’daki askerlerimizin hayatı tehlikeye girer” diyor. Obama televizyondan ona bu çirkin eylemi yapmaması çağrısında bulunuyor.
Ama o kararlı. Zira banka, kilisenin ipoteğinden dolayı işlem başlatmış, 140 bin doları geri istiyor. Paralar suyunu çekmiş. Bu sivri hareketleri, etrafındaki samimî inananları uzaklaştırmış.
Ortaya sözde İslâmı terk etmiş Ahmed Abaza isminde bir yerel televizyoncu (the Thruth TV) çıkıyor ve “Gel bir mizansen kuralım” diyor uydurma rahip Jones’a. Bir uyduruk mahkeme kuruyorlar. Tamamı internet fanlarından oluşan bir jüri ile, güya Kur’ân’ı savunacak bir imam buluyorlar ve sözde yargılama sonucunda Kur’ân’ın şiddet ve düşmanlığı emrettiği gerekçesiyle yakılmasına karar verip yakıyorlar. Mürted Abaza yakma bölümünü yayınlama cesaretini bulamasa da, yargılamayı Arapça olarak uydudan yayın yapan televizyonunda canlı yayınlıyor.
Dünyanın bir çok yerinde Müslümanlar tepkiler gösteriyorlar. Ama maalesef Afganistan’ın Mezar-ı Şerif şehrindeki bir grup insan Cuma hutbesinde bu olayı duyduktan sonra çıkıp, şehirdeki Birleşmiş Milletler karargâhını basıp, yedi BM çalışanını öldürüyor, tesisi yakıp yıkıyorlar.
Ertesi gün Kabil dışındaki NATO üssüne girmeye çalışan iki intihar bombacısı vuruluyor. Diğer protestolarla birlikte 20 kişi ölüyor. Kandahar’daki protestolarda güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu dokuz gösterici ölüyor.
Hãlã da bir çok yerde benzer protesto eylemleri sürüyor. Rahip Jones ise kendisinden ve yaptıklarından memnun bir ifadeyle “Pişman değilim” deyip duruyor. Bir günde internetteki taraftarlarının sayısı sekiz bini aşmış. Kilisesinin sitesinde üzerinde İslâma hakaret eden sözler çeşitli hediyelik eşyalar satarak fırsatı değerlendirme peşinde. Ölümlerden kendisinin sorumlu olmadığını iddia ediyor.
Görüldüğü üzere tipik bir tahrik hikâyesi. Ve maalesef hedefine ulaşmış bir çirkinlik. Her dinden bir çok samimî insanın hoşgörü ve kardeşlik iklimine bir tuğla koyabilmek için canını dişine taktığı bir dönemde, bir tahrikçi yapılanların büyük bir kısmını bir eylemiyle yok ediveriyor. Ve maalesef hakikî İslâmı anlamaya muhtaç kalabalıklar da, o tahrikçiyi haklı çıkarırcasına kan döküyorlar. Mezar-ı Şerif’te BM görevlilerinden bazılarının başının kesilmesi gibi bütün dünyanın irkilmesine yol açacak sözde tepki eylemini planlayanların da sözde rahip Jones’dan bir farkı yok.
Tahrik bu kadar kolay olmamalı. Müslümanların itidalli olması, böylesine iğrenç tahrikleri görmezden gelerek yokluğa mahkûm etmesi gerek. Günümüzde tek sermayeleri İslâm düşmanlığı olan çevrelere fırsat vermemeliyiz. Amerika’nın bilmem neresinde yüz kişinin seyrettiği bir çirkin eylemden dolayı, dünyanın başka yerlerinde masum Hıristiyanlara yönelik saldırılar yapılmasından daha yanlış bir tepki olamaz.
Aksi halde zarar gören tahrikçi değil, bütün dünya olacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*