Yeni Türkiye’de yeniden demokrasi arayışları

Her alanda âleme ders veren Büyük Üstâd’ın siyasî ve içtimaî dersleri de, hâlâ bütün tazeliğiyle yürürlükte ve o derslere olan ihtiyaç gün geçtikte genişleyerek artmaktadır.
Onun; hürriyet, meşrûtiyet, cumhuriyet ve demokrasi alanında verdiği derslere, Avrupa’nın da, Amerika’nın da azamî derecede ihtiyacı vardır. Zira hürriyet ve demokrasiye kavuşmak kadar, onu sağlıklı yürütmek, istikametli sürdürmek ve suistimal etmemek de önemlidir.

Zira adam “hürriyet” diyerek, “demokrasi” diyerek, “din” diyerek meydana çıkar, kuvvetler ayrılığındaki hiyerarşiye hâkim olduktan ve medyayı da ele geçirdikten sonra, en büyük müstebid (zorba) kesilebilir. Tarih, bunun örnekleriyle doludur. İslâm ülkeleri bu keşmekeşin sancılarıyla kıvranmaktadır. Avrupa ile iç içe ve Avrupa Birliği’ne aday olan, yetmiş yıllık kesintili demokrasi mazisine sahip Türkiye de kılıktan kılığa sokularak bu keşmekeşin içine çekilmek istenmektedir.

Bir kere dünyanın gözbebeği ve bizlere ecdad yadigârı ve Allah’ın emaneti olan şanlı vatanımıza ve eşsiz ülkemize lâyık olamamanın sancıları kabilinden musibetlere düçar olduğumuz ve felaketlerden göz açamadığımız gözler önündedir.

Ölümü göstererek sıtmaya razı eden 28 Şubat sürecinden sonra; ülkemizin ve milletimizin çare diyerek, çözüm diyerek sarıldığı yeni siyasî oluşumun ulaştığı son merhale başkanlık sistemi oldu. Ve 9 Temmuz 2018 akşamı Yeni Türkiye olarak yüksek perdeden ve birinci ağızdan ilân edildi. İki yılı aşkın zaman içinde gelinen nokta; Yeni Türkiye’nin yeniden demokrasi arayışlarına hızla yönelmek zorunda kalışıdır.

İçinde bulunduğumuz Avrupa Kıt’ası’nda; bir parti dinsizliğin ya da ahlâksızlığın temsilcisi olamayacağı gibi başka bir parti de dinin ve ahlâkın temsilcisi olamaz. Bir parti medenî ve ilerici; öbürü gerici farzedilemez. Bir parti vatanı bölmek için varlık gösteremeyeceği gibi, bir başka parti de kendisini vatan muhafızı gibi gösteremez. Bir partinin; dine, vatana, bayrağa ve millete yönelik kin ve nefret kusarak siyaset yapmasının kanunlar ve millet nezdinde meşruîyeti olmadığı gibi, bir başka partinin bütün bu değerleri tekeline almasına da kanunlar ve millet geçit vermez.

Bu değerlerin dokunulmazlığı vardır ve partiler üstüdür. Bütün partiler bu değerlerin hizmetkârı olarak ülke kalkınmasında yarışa girerler ve programlarını bu çerçevede millete deklare ederler.

Türkiye’de Risale-i Nur’dan ders alanların bu hususta takip etmeleri gereken yol haritası bellidir. Onların demokratlığı parti endeksli değildir. Bizzat Bediüzzaman belirlemiştir. Demok- ratlıklarının yegâne göstergesi; adı “Demokrat” olan veya demokratlığıyla tanınan bir partiyi desteklemiş olmaktan ibaret değildir. Bilâkis onların demokratlığı ve demokrasi felsefesi; hangi partinin gerçekten demokrat olabileceğini de belirler.

Ahrarlar… Hürriyetperverler… Demokratlar… Demokratlık… Demokrat Parti… Demokrat Nur Talebeleri… Ve bunlar gibi içtimaî akidemizin anahtar kelimeleri. Ve bu minval üzere yazılanlar ve okunanlar..

Hâla kulağımıza hoş geliyor, fikrimizi okşuyor, ruhumuzu ferahlatıyor, hayalimizi canlandırıyor, yüzümüzü güldürüyor ve gönlümüze su serpiyorsa; yolumuz doğru, önümüz açık ve geleceğimiz parlak demektir.

Türkiye’nin, Demokratlar sayesinde bugüne kadarki demokratik kazanımları, demokrasiyi yeniden rayına oturtacak, bulunduğu coğrafyada bütün dünyaya en güzel örnekler sunacak mahiyettedir. Bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bugüne kadar kazanılan demokrasi nimetini yok etmemek, ileriye götürmek. Ve milletin de buna layık hale gelmesi. Hepsi bu.

Partiler bazında da demokrasi tarihindeki yerini bilen, izini süren Demokrat ve Ahrar çizgi; sayın Gültekin Uysal’ın da her vesileyle vurgu yaptıkları DP-AP-DYP-DP çizgisidir. Oluşacak bir siyasî ittifakın içinde bu çizginin yer alması beklentimizdir. Zaten halihazırda ülkenin demokrasi ittifakına olan ihtiyacı had safhadadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*