İnsanın karşı karşıya olduğu en büyük tehdit, iç aleminde anlamını tam olarak izah edemediği, netleşmemiş bir kavram olan “ölüm”dür. Manevi değerlerden uzak yaşayan, hayatı maddi boyutu ile ve kendi içinde anlamlandıran her insan ölüme tepkilidir. Ancak ölüm tepkilere bakmayan; güç, kuvvet, zenginlik, iktidar, otorite dinlemeden hükmünü icra eden bir işleyiş olduğu için, bu kavrama yönelen tepkilerin anlamsızlığı da zımnen kabullenilmiş bir duygudur. Ona yönelen tepkilerin arkaplanında, ölüm sonrası yüzleşilecek durum ve vahyin bir şekilde ferde ulaşması ile iç aleminde yaşadığı imtihan stresi yatmaktadır. İnsanoğlu bir taraftan düşünmemeye, gününü gün etmeye, “deliler gibi eğlence”ye meyledip mutlak son olan ölümü unutma eğilimine girerken; diğer taraftan hayat acı gerçekliği ile hep tokatlamaktadır. Akrabaların, komşuların ölümleri, haberlerde her gün izlediği cinayetler, trafik kazaları, yolda rastladığı bir ceset gibi pek çok vakıa kişinin kurmak istediği pembe dünyayı yıkar ve kendi dar dünyasında mutluluk arayışını engeller. Bu noktada isyan başlar ve ölümü, ahireti hatırlatan her şeye tepkiler oluşur.
Kadere, hayata, insanlara ve benliğe yönelen bir tepkiler yumağı gelişir ve varlık denizinin kişiyi boğmaya yöneldiği dehşet veren bir girdaptır bu. Bu girdap içinde ölçü, itidal, serin kanlılık gibi kavramlar ortadan kalkar ve saldırganlıklar başlar. Uç boyutlarda şiddet şeklinde ortaya çıkan bu saldırganlıklar medeni ortamlarda sözlü saldırılarda bulunma ya da uzak kalma şeklinde kendini gösterir. Mezarlıklara, dini kıyafetlere, camilere, tesettüre karşı tepkilerin psikodinamik zemininde bu halin büyük etkisi olsa gerektir. Ferdin tepkisi aslında kendi geleceğine, kendi ölümüne ve ölümden sonra yüzleşeceği halleredir. Ancak ölüme karşı bazan şuurlu bazan da şuuraltında bir boyun eğmişlik, mağlubiyeti kabul etmişlik ve yelkenleri indirmişlik hali hep vardır. Hele bu hal ölümün kontrolsüz ve kendi başına işliyor olarak algılandığı bir alemde kol gezdiği şeklinde algılanıyorsa; ümitsizlik, çaresizlik, gelecek endişesi, belirsizlik ve karamsarlıklar o zaman başlar. Varlık aleminde tutunacak bir dal yoktur. Her unsur aynı yara ile yaralı ve kendine yardımdan acizdir. Bu noktada tepki onlara da yönelir. Kendi savunma mekanizmaları içinde bir rahatlama ve iyi hissetme hali geliştiremezse tepkiler üzerine oturtulmuş, tepkilerle dolu bir hayat tarzı gelişecektir.
“Her bir günahtan küfre giden yol”da Kadir-i Zülcelâl’e isyan noktasına geldiğinde O’nun azamet ve kibriyası karşısında kendi acz ve fakrını hisseden ferd, fıtratının şeytani yönü ile o azamet ve kibriyanın altında ezilerek tepkiyi bir başka yöne yöneltmektedir. Bu hal, vazifesini yerine getirmemiş olduğu için padişahın azarına maruz kalan birinin haddini çok aşıp, padişaha el kaldırdığı anda düştüğü durumun dehşetinden kurtulmak için şamarı yanında bulunan zayıf birine indirmesi gibi bir haldir. Kadere, feleğe, hayata ve her şeye isyan budur ve “başını örse vurmak”, “kırık kolla intikam almak” gibidir.
Yer değiştirmenin çok yaygın kullanıldığı sosyal tavırlar da gelişmiştir. Mesela, milli duygularının rencide olduğu düşüncesi ile Hazret-i Ömer’e kin ve düşmanlık besleyen bir grubun bunu herhangi bir ferde yöneltmemesi ve Hazret-i Ali’ye aşırı muhabbet şeklinde ortaya koyması da yer değiştirme mekanizmasının bir tezahürüdür. Bazı durumlarda duygunun veya tepkinin yöneltildiği unsurlar yer değiştirebileceği gibi, bazen de hem nesne hem de duygular yer değiştirebilir. Yani birine yönelik kin, bir başkasına yönelen muhabbet haline dönüşebilir ya da tersi olabilir. Açığa çıkmayan tepki başka yöne kanalize olur.
Mutlu bir hayat ancak olumluluklar üzerine kurulabilir. Her şeyin, her işleyişin olumlu taraflarını görüp muhabbet üzerine tesis edilen, kin duygusuna kin, düşmanlık duygusuna düşmanlık ve yalnızca olumsuzluklara karşı olumsuz tavırlar geliştirilen bir hayat ancak, insana gerçek mutluluğu verebilir. Yer değiştirme mekanizmasının insan hayatında huzur ve mutluluk oluşturacak şekilde kullanılması da ancak bu noktadan hareketle mümkün olur. Hazret-i İbrahim’in sevgi dolu kalbi Gerçek Sevgili’yi arama yolunda yöneldiği her şeyin batıp kaybolması ile bir isyan ve olumsuzluk hali yaşayabilirdi. Bu sevgi günümüzde sıklıkla rastlandığı gibi ele geçmeyen ve kaybolan varlığa karşı bir nefrete dönüşebilirdi. Ancak, onun aleminde batan ve kaybolanların gerçek sevgiye layık olmaması duygusu Mahbub-u Hakiki’yi bulma yolunu açtı. İşte bu, insanlığın ve yer değiştirme mekanizmasının en ideal noktalarındandır.
Eşimizi, çocuklarımızı, anne babamızı, akrabalarımızı, şehrimizi, ülkemizi ve dünyamızı seviyoruz. Ancak sürekli olarak onların bir gün yanımızdan uzaklaşacağı ya da bizlerin onlardan uzaklaşacağı endişesi ile yaşıyoruz. Bu endişe bütün mutluluklarımızın üstünde kara bir bulut gibi hep duruyor. Depremden, kanserden, yangından, kısacası ölümden korkumuzun ana nedeni bu. Bu durumda tek çıkış noktamız, tüm muhabbetimizin yerini değiştirmek ve Mahbub’u Hakiki’ye yöneltmek, yani yer değiştirme mekanizmasını tersine işletmek olmalıdır. Sevdiğimiz her şeyde bizi onları sevmeye yönelten güzelliklerin Sonsuz Cemâl ve Kemâl Sahibi’nden kaynaklandığını bilip, her şeyi O’nun namına, O’ndan bilerek sevmek ve bütün sevdiklerimize, bütün güzelliklere bir tür bekâ kazandırmak bizim elimizdedir. Çünkü O bakidir ve O’na yönelen O’ndan bilinen her şey beka kazanır. Sevdiğimiz her şeyde aslında O’nu seviyoruz. O’na yönelen sevgiyle sevdiğimiz her şeyi gerçek boyutu ile seviyor ve sonsuzluk veriyoruz. O batmayan sevgilidir ve O’na yönelik sevgiler karşılıksız kalmayacak ve yok olmayacaktır.
Benzer konuda makaleler:
- Ölüm korkusunu yenebilmek
- Yer değiştirme mekanizması ve gerçeklerden kaçış
- Karşıt tepki kurma
- Değersizleştirme mekanizması
- Değersizleştirme mekanizması (2)
- Yapıp-Bozma
- İdealizasyon
- Otistik Fantezi
- Karşıt tepki kurma ve küfür (inkâr)
- Savunma mekanizmaları ve başa çıkma şekilleri
İlk yorum yapan olun