Yılanların Öcü

Fakir Baykurt’un aynı adla sinemaya da uyarlanan “Yılanların Öcü” romanında; köy yerindeki küçük hesapları, bu hesapların peşinde koşan fırsatçıları, onların siyasetteki, bürokrasideki uzantılarını ve o zalimlerin ezmek, yok etmek istediği memleket insanını ve halini özetler.
Millet bir asırdan fazladır topyekûn malına, canına, hürriyetine ve nasıl idare edileceğine çökmüş bir klikin kanlı tiyatrolarıyla, bazen de maceraperestlerin isyanı sebebiyle bir türlü başbaşa kalamadı kendisiyle.

Osmanlı’da da Bizans oyunları bitmiyordu elbet, ancak yüksek din ahlâkı hayatın akışına sirayet ettiğinden çabuk bertaraf ediliyordu.

Ne zamanki dinden gevşeme, Deccallere taraf olma meyli arttıkça, pusuda bekleyen ifsad komiteleri Selânik atlılarını üzerimize salmış, önce orduyu, sonra pay-ı tahtı ele geçirerek gelen hürriyetin önüne bariyerler kurmuştular.

O grup daha sonra Cumhuriyet döneminde Halk Partisi’nin içine sızıp, Bediüzzaman’ın dediği gibi, hem “hükûmeti iğfal” hem de millete kan kusturdular. 1950’den sonra iktidar olmamalarına rağmen, derinlere çekilerek devlet içinde devlet oldular.

12 Eylül ise bütün dengeleri değiştirdiği gibi, o komite, çeşitli örgüt ve mafyayı da içine alarak illegal işlerle alan genişlettiler.

Önceleri Ermeni Asala, sonradan güya terör örgütlerinin kontrolü için milliyetçi geçinen bazı sivrilmiş adamları kullanarak mafyanın önünü açtılar. Hattâ bazı iş adamlarını (bu gün de f..ö borsası) örgütlere taraf diye haraca bağladılar. Tabiî faili meçhul cinayetlerin de yine bu derin yapılardan geldiğini “Susurluk”la öğrenmiş olduk.

Ancak o gün hükûmetler içine sızan o yapı, bu gün hükûmet eliyle açıktan kullanılıp, 15 Temmuz’da ve seçimlerde, kurdurdukları ordu artıklarıyla gayr-ı resmî milis kuvvetleri teşkil ederek meydanlara indiler. Kılıf da hazırdı; “Vatanın bekası.” İşte bu paradigma bahanesiyle milletin millî duyguları malzeme yapılıp, gençleri bu yolda yer altına çekerek palazlandırdılar.

İTİLAFÇILARIN KAVGASI

Son bir aydır bir mafya liderinin ifşaatları, siyaseti ve gündemi tepe takla etti. Yayınlanan videolar izlenme rekorları kırıyor. Zira her bir ifşaat bir bakanı ya da hükûmeti düşürecek nitelikte. Ancak tek adam rejiminde her şey sıradanlaştı. Cinayetlerden, silâh kaçakçılığına, rüşvetten, uyuşturucu ticaretine, kongreleri manipüle etmekten, Suriye, Libya gibi iç karışıklık yaşayan devletlere, devşirme asker göndermelere kadar her biri ayrı bir fecaat. Doğru/ yanlış, o yargının işi. Fakat harekete geçecek herhangi bir yiğit savcı da görünmüyor ortalıkta. Hoş, bizim memlekette (geçmişte örnekleri olduğu gibi) iyi savcı, iyi polis vazife yaptığında hükûmete darbe olarak algılanmakta ya!

Onun yerine, yüksek tepelerden mesajlar gelmekte. Bir yandan suç örgütü tanımlaması yapılırken, diğer yandan mafyanın siyasîlerle çekilmiş resimleri, 15 Temmuz’da sokağı hareketlendiren ve Suriye’ye giden yardımlarda, mafyanın konvoy görüntüleri mızrağı çuvala sığdırmayacak boyutta. O yüzden ince perdeden hesaplar yapılmakta ve kendi içlerinden bir yerlere aba altından sopa gösterilmekte. Demek ki mesajlar adresini bulmuş; Soylu’dan CB’ye, Bahçeli’ye, Perinçek’e, Binali Yıldırım’dan Ahmet Da-vutoğlu’na kadar topa girmeyen kalmadı.

Bu karşılıklı mesajlarda dikkat çeken bir ifade de CB’den geldi: “Yılan zehrini kusuyor.” Eğer, iddialar asılsız olsaydı, ya savcılar göreve çağrılır ya da “deli saçması” denilirdi. Ancak, yılan ifadesi, “koynumuzda yılan beslemişiz” ya da “yılanların öcü” mânâlarını tedaî ettirir ki; her iki ihtimal de ciddî sonuçlara gebe.

Çünkü, 28 Şubat’ın o puslu havasında “Susurluk”taki derin işler bu gün su yüzüne çıkıyor. Siyaseti ve derin ilişkileri tanzim eden 28 Şubat, çeşitli ittifakları da beraberinde getirdi. Devlet içinde çöreklenmiş o yapı, mafyayı da içine çekerek derin bir anaforla siyasî aktörleri de değiştirdiler. 1. Cihan Harbi’ndeki İtilâf devletleri gibi devleti tanzim etmede itilâf koalisyonu kurdular. İçinde çok bileşemeyenler binler menfaat içinde birleştiler. Vazife gördürüp çöpe atmayı huy edinen bu kuvvetler şimdi kendi aralarında parsa yarışına girince çöp konteynerlarına adaylar..

“Allah’ın sopası yok” derler, ama hadîslerden alınan; “Zalim Allah’ın kılıncıdır” sözü bugün de hayata geçiyor. Kullandıkları ne kadar müfsid alet varsa dönüp onları rahneliyor. Ne vadettilerse tersini yapan iktidarın, “çetelerle, terörle, örgütlerle savaşacağız” iddiasının ardından onlarla hatırlanmak kimin aklına gelebilirdi ki?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*