Yıldızlarla yazılan “DNA ve genetik” kotları

Risale-i Nurda kainat ve içindeki mahlukattan bahsedilirken hep bir bütünlüğe dikkat çekilir. Yani kainat parçalanamaz bir yapı içerisindedir. Hatta şu gördüğümüz kainat bir ağaca benzetilir. Bu büyük ve azim ağacın dalları unsurlar, yani atomlar ve moleküller, yaprakları bitkiler, çiçekleri hayvanlar ve meyvesi de insanlar olarak tanımlanır. Kainatın büyük ve azim bir ağaca benzetilmesi bir çok sırrı içindi ihtiva etmektedir. Ağaç misalinden yola çıkarsak bir bütünün tüm özelliklerinin en küçük cüzünde dahi saklanmış ve kayıtlı olduğunu görürüz.

Şimdi öncelikle bir ağacın tohumdan meyveye kadar yaratılış sürecine bir bakalım. Mesela bir elma ağacını nazara alalım. Bir elma ağacının ilk tohumu küçücük boyutları ile, 3-5 mm kadar, dışında ince bir zar ve zar içinde ise yaratılacak ağacın tüm fonksiyon ve işlevlerini içinde barındıran bir öz çekirdek ve onun içinde de bir hücre çekirdeğinde yazılmış kromozomlar ve onların içinde de DNA ile genetik kotlar bulunur. İlm-i İlahi ile yazılan ve o elma ağacının kaderini ihtiva eden bu genetik kotlar Kudret-i İlahi tarafından icra edilerek o ağaç inşa edilir.

İşte o elma ağacının ilk inşasında açılan genetik yazılımlar, istisnasız, tüm hücrelerinde yazılmıştır. Adeta Kudret tarafından o ilk hücre milyonlarca kez tekrar tekrar çoğaltılarak ağacın dalları, kolları, gövdesi, yaprakları ve çiçekleri yaratılır. O ağacın her cüzünde ve her bir hücresinde ağacın tüm yazılımını ihtiva eden kromozomlar ve DNA kotları bulunur. Yani o elma ağacının ilk tohumundaki 34 kromozom bütün hücrelerine kopyalanır.

Elma ağacının meyvesi ise çok daha harika bir yazılıma mazhar olur. Nihayetinde o meyvenin çekirdeğinde yeni bir ağaca menşe olacak yeni bir çekirdek yaratılır. Belki de o ağacın en önemli neticesi ve vazifesi budur. Yani bir meyve ve o meyve içinde neslinin devamına vesile olacak bir tohum. Bu noktada ağaçta bir bütünlük meydana gelir. Yani o ağaç kökü, dalları ve meyveleri ile birlikte aynı hakikati taşımaya devam eder. Daha doğrusu ağacın külliyetinde ne varsa cüzü olan en küçük bir meyvesi ve içindeki çekirdeğinde de o vardır. Bu nedenle bir ağacı parçalayıp bölerek tanımlamak mümkün değil.

Bu noktadan yola çıkacak olur isek kainat ve insan arasında da böyle bir bütünlük ilişkisi mevcuttur. Çünkü kainat bir ağaç olarak nazar-ı dikkate alınır ise, meyvesi insandır. İnsanda olan her şey kainat ölçeğindeki büyük mevcudatın küçük bir cisme yansıması ve o cisimde temerküz edip birleşmesi gibidir. Ya da kainat, insandaki maddi ve manevi yapının açılımı anlamına gelir. Yani insan ile kainat hakikatleri arasında bir iç içe durum söz konusudur. Sanki kainat büyük bir hologram, insan da bu hologramın küçük bir yansıması gibidir. Hologram teknolojisi çok ilginç bir teknolojidir. En büyük ile en küçük mahiyet itibari ile aynı özelikleri ihtiva eder.

Bilim dünyası da bu hakikati ucundan kıyısından yeni yeni fark etmeye başladı. Yakın zamanda, beyin sinirleri ile kainattaki galaksilerin aynı yapıda olduğuna dair mühim bir çalışma yapılmış. Galaksiler arasındaki bağlantıların adeta beyin sinir hücreleri ile aynı işlevlere sahip olduğu gözlenmiş. Bu konuya “İnsan beyni galaksilere mi benziyor” adlı makalemizde kısaca dikkat çekmiştik.

Biz “İnsan beyni galaksilere mi benziyor” adlı makalemizi hazırlarken, ilginçtir, 30 Lema’dan “hayat bahsini” okuyorduk. Orada geçen şu ifade zihnimizde farklı bir ufuk açtı.

Önce 30 Lema’da geçen o ifade:

“Evet, bir nohut tanesinde bütün Kur’ân’ı yazar gibi, çamın gayet küçük bir tohumunda koca çam ağacının fihristesini ve mukadderâtını yazan kalem, elbette semâvâtı yıldızlarla yazan kalem olabilir.(30. Lema)”

Bu ifadede iki mühim “yazılımdan” bahsediliyor. Birisi çamın çekirdeğinde yazılanlar, diğer de yıldızlarla semada yazılan yazılar. Çekirdekte yazılan yazıyı bu gün ilim keşfetmiş:DNA ve genetik yazılım.

Peki semada yıldızlarla yazılan nedir? Orada nasıl bir yazı var?

Muhtemelen bu yazı bir yıldızlarla yazılan DNA ve genetik kotlardır. Nasıl ki, Nurlarda bir çok yerde kainat bir ağaca benzetilmiş, o zaman insanda bulunan DNA ve genetik kotlar kainatın yapısında da olmalıdır. Madem kainat insanın açılmış şeklidir. Öyle ise insanın en temel yapı taşı olan DNA ve genetik de kainatın en temel yapı taşı olmalıdır. İşte insanda nükleik asitlerle yazılan, yani Adenin, Timin, Guainin ve Sitozin gibi dört harfle yazılan genetik kotlar, belki de semada yıldızlarla ve galaksilerle yazılmış. Çünkü yıldızları insan hücresi kadar küçültseniz belki bir DNA harfi olacak. İnsan DNA’sındaki o molekül yapılara da büyük bir gözlükle bakılsa, belki bir yıldız olacak.

Yani semadaki yıldızların dizilişleri öyle rastgele değil. Kainatta bir nokta bile gelişi güzel olmadığı halde, yıldızlar nasıl hikmetsiz ve düzensiz olabilir? Elbette ki gökyüzündeki yıldızların şekilleri ve dizilimleri büyük sırlar ve manalar ihtiva ediyor. İlginçtir, galaksilerin şekilleri ile DNA şekilleri hemen hemen aynı tarzdadır, birbirine benziyor. Çünkü ger iki yapı da helezon şeklindedir. Samanyolu galaksisindeki bu helezonik yapı gözle bile görülebiliyor. Bu da muhtemelen semada yıldızların dizilişlerinde tüm kainatın ve insanlığın bilgilerini ihtiva eden “kainatın DNA ve genetiğinin” yazılmış olduğunu gösteriyor. Belki ilim bir gün gelecek bu mühim sırrı keşfedecektir.

Bu noktada ilginç bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bir tarih kitabında okumuştuk, ama tüm çabamıza rağmen kaynağı bit türlü hatırlayamadık, eskiden bir kavim varmış. Yıldız ilminde o kadar ileri gitmişler ki, kendi içlerinde yaşayan insanların hayat hikayelerini yıldızlardan çıkarabiliyorlarmış. Hatta kimin ne zaman öleceğini bile yıldızlardaki dizilimden elde ediyorlarmış. Öyle ki savaşa gidecekleri zaman ölmeyecek insanları cepheye sürüp, savaşlarda hep galip geliyorlarmış.

Demek ki, o kavim bir ölçüde yıldızlarda yazılan DNA ve genetik kotları okuyarak ileri seviyede bir ilme sahip olmuşlar. Belki de yakın bir gelecekte insan hücresindeki DNA ve genetik yapı okunabildiği gibi, semadaki yıldızlar da yazılan DNA ve genetik yazılar da belli bir seviyede okunabilecektir.

Risale-i Nurdan nakledeceğimiz aşağıdaki ifadeleri bir de bu nazarla okuyunuz, eminiz ki zihinlerde farklı açılımlara vesile olacaktır.

“Yani, nasıl ki, faraza kàbil-i inkısam olmayan ve ilm-i kelâm ve felsefede cevher-i fert namını alan bir zerrede, ondan daha küçücük olan madde-i esiriye zerreleriyle bir Kur’ân-ı Azîmüşşan yazılsa ve semâvât sahifelerinde dahi yıldızlar ve güneşlerle diğer bir Kur’ân-ı Kebîr yazılsa, ikisi muvazene edilse, elbette cevher-i ferd zerresinden yazılan hurdebînî Kur’ân, gökler yüzlerini yaldızlayan Kur’ân-ı Azîm ve Kebîrden acâipçe ve san’atın i’cazında geri değil, belki bir cihette ileri olduğu gibi; aynen öyle de, Hâlık-ı Kâinatın kudretine nisbeten masnuiyetindeki garabet ve cezâlet noktasında, zühre çiçeği, Zühre yıldızından geri değil ve karınca, filden aşağı olmaz ve mikrop, gergedandan hilkatça daha acip ve arı sineği, hurma ağacından fıtrat-ı acîbesiyle daha ileridir. Demek bir arıyı yaratan, bütün hayvanları yaratabilir. Bir nefsi dirilten, haşirde bütün insanları ihya edip haşir meydanına toplayabilir ve toplayacak. Hiçbir şey Ona ağır gelmez ki, gözümüz önünde gayet çabuk ve kolaylıkla her baharda haşrin yüz bin nümunelerini yaratıyor. (15. Şua)”

“Ger kalem-i kudretle bir cüz-ü fert üstüne esîrin cevahir-i ferdiyle yazılsa bir Kur’ân ki, sığar-ı sahife nisbeti bir kibr-i san’at-meâl,

Sahife-i semâda yıldızlarla yazılan bir Kur’ân-ı Kerîme, cezaletle müsâvi. Nakkâş-ı Ezelînin san’atı her tarafta pürcemâl ve pürkemâl.(Lemeat)”

“Evet, acaib-i san’at ve garaib-i hilkat noktasında cüz’iyat külliyattan geri değil; çiçekler yıldızlardan aşağı değil; çekirdekler ağaçların mâdûnunda değil; belki çekirdekteki nakş-ı kader olan mânevî ağaç, bağdaki nesc-i kudret olan mücessem ağaçtan daha aciptir. Ve hilkat-i insaniye, hilkat-i âlemden daha aciptir. Nasıl ki bir cevher-i ferd üstünde, esir zerrâtıyla bir Kur’ân-ı hikmet yazılsa, semâvât yüzündeki yıldızlarla yazılan bir kur’ân-ı azametten kıymetçe daha ehemmiyetli olabilir. Öyle de, çok küçük cüz’iyatlar var, mu’cizât-ı san’atça külliyattan üstündür.(20. Mektup)”

 

 

 

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Kıymetli halil abicim elinize sağlık Maşallah. Sizin yeriniz apayrı çok istifade ediyoz yazılarınızdan.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*