Yoldan sapanların “yol”suzluğu!

Ah benim kara bahtlı ülkem, ah!

Bu ülke, 17 Aralık 2013’ten beri yolsuzluk iddialarıyla sallanıyor ya; buna karşılık savunma pozisyonu alan siyasî gücün, “bu bir darbe operasyonudur” diyerek mukabil darbe vuruşları ve antidemokratik uygulamalarıyla titriyor ya… Erdoğan-Merkel görüşmesinin ardından, yorumlar yapan Avrupa medyası, yorumlar arasına, “Türk hükümetinin başı, yolsuzluk iddialarıyla derttedir” ifadelerini ilave ediyorlar ya..

Gel de buna karşı dayan! Siyasetten fersah fersah uzak kalmana rağmen, gel de fikrini beyan etme! Evet, dayanamadım ve fikrimi beyan ediyorum. Ama öyle, gelip geçici iddialara kafa yoracak değilim! Zira, zaten bir şeyin kokusu çıktıysa, dokusu da çözülür yavaş yavaş..

Hem de, sinsî metodik yollarla planlanan şeylerin (‘el ceza ü min cinsül amel’ kaidesiyle) yine aynı cinsten plan ve takiplerle şifrelerinin çözülmesi; kader planının da her an yürürlükte olmasının açık bir göstergesidir. Kader planında zaten var olan şeylerin, yeri geldikçe, kaderî miktarınca ve kaldıracağımız kadarıyla zuhura çıkmasına kanaat edelim ve bekleyelim! Fazla kafa yormak fuzulîliktir. Hele hele zuhura çıkması muhakkak olan şeyleri, beşerî tedbirlerle ört bas etmeğe çalışmak, cehaletin bir başka versiyonudur. Kadir-i Mutlak, imhal eder (mühlet verir) ama ihmal etmez..

***

Öyleyse biz başka şeylerden yazalım. Ahirzaman müceddidinin gösterdiği yolu ve bundan sapanların yolsuzluğunu nazara verelim. O müceddit ki, şöyle diyor:

“Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda, Kur’ân’ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufûnetli bir çamur içinde, kàfile-i beşer düşe kalka gidiyor.” (Bkz.Onüçüncü Mektup)

Bu âhirzamanda Bediüzzaman Hazretleri de bir yol açtı, bir yol gösterdi. En başta kendisi o yola girdi, o yolda yürüdü. “Divan-ı harbler, mahkemeler, ihtilâller, inkılâplar, onun için kurulan îdam sehpaları, sürgünler, onu yolundan çeviremedi.”

Şimdi bizim yüzümüzü bu yoldan çevirmeğe, dünyaya ve siyasete döndürmeğe çalışanlar var. Hem de ehl-i din marifetiyle, onların aracılığıyla!. Hem de, gittikleri yolun “çıkmaz sokak” olduğu defaetle sebkat ede ede..

Bizim, siyaset arenasındaki doğru yolumuz bellidir. Hatta, Emirdağ Lâhikasında “kalbe ihtar edilen bir hakikat” bahsinde partiler bazında bile bellidir. Ama asıl olan ve kuvveti; adalet, meşveret ve kanuna münhasır kılan ölçüler, prensipler, programlar ve özellikler bazındaki izahatlardır. Bunun için Lâhika mektuplarını, Hutbe-i Şamiye’yi, Münâzarat’ı, Sünûhat’ı ve daha Külliyat’ın her tarafına serpilmiş

izahları, ayrıca Üstâd’ın hayatındaki tatbikatını görmek, okumak ve hayata geçirmekle mükellefiz. Ki, 45. Yılına girmekte olan Yeni Asya’nın asıl hedefi de bu olmuştur. Bu yolda çok meşakketler çekmiş, çok badirelerden geçmiş, ama taviz vermemiştir. Buna mükâfat olarak, hadiseler onu daima haklı çıkarmıştır. Ve işte yine; “yol”suzlar ve yolsuzluklar, onun yolunu açmıştır!..

***

Bir kul için, doğru ve müstakim yolda yürümek, o kadar önemlidir, o kadar kulluğun gereğidir ki, Rabbimizin emriyle, beş vakit namazda bunu O’ndan talep ediyor, sırat-ı müstakime hidayetimizi niyaz ediyoruz.

İstikametimizi her an kaybetmekle, dosdoğru yolumuzda giderken ayağımızın kayması tehlikesiyle  karşı karşıya olduğumuz bir dünyada yol aldığımız için, kulluğumuza bürünerek bu duâmızı sürekli tekrarlıyoruz.

Hakikat, istikamet, takva ve amel-i salih alanından ayakları her an kaydırmağa en müsait ve en netameli alan da siyaset alanıdır.

***

Türkiye’de, dine hizmet iddiasıyla, dinî argûmanları kullanarak, bugünün siyasetinde aktif rol alanların, İslamî kimlikleriyle siyasete dalanların hallerinin ne olacağı hususunda, geçmişte yaşanmış ve şimdilerde yaşanmakta olan hadiselere bakarak fikir yürütmek hiç de zor değildir.

Sadece Bediüzzaman’ın şu tesbitlerine bakmak bile bunun için yeterlidir:

“Selef-i Salihinden başka, siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakiki dindar, müttaki olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ı asli siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebei hükmüne geçer. Hakiki dindar ise, ‘Bütün kâinatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir’ diye, siyasete, aşk-ı merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate alet etmeye—eğer mümkünse—çalışabilir. Yoksa, baki elmasları kırılacak adi şişelere alet yapar.”

Bâki elmasların (din ve hakikat düsturlarının), kırılacak adi şişelere (makama ve servete) nasıl alet edilmeğe çalışıldığını şimdi ibretle izliyoruz.

Ve sonra ezberimizdeki şu dua dilimize geliyor:

“Allah kimseyi şaşırtmasın, şaşırtırsa süründürmesin, süründürürse çektirmesin, çektirirse rezil etmesin, rezil ederse perişan etmesin, perişan ederse sersem, âvâre etmesin”

***

Ey siyaset kürsülerinde hamaset saçan insanlar! Ey “Her şeyin garantisi biziz” diyenler! Ey, cemaatlere hitaben, “Biz varsak, siz de varsınız, biz yoksak siz de yoksunuz” diyenler!

Sizin dâvanız hakikaten İslâmiyet ise, ve tam hakikî dindar iseniz; o zaman sizin tam hakikî siyasetçi olmamanız lazım ki, bu tarz konuşmalar siyaseten de yanlıştır.

Halbûki bize, bizi yönetmeye, ülkemizi keşmekeşten kurtarmaya tam hakikî siyasetçiler, tam hakikî devlet adamları lazım! Tam hakikî siyasetçi, tam devlet adamı, tam demokrat ve hürriyetperver olanlar (yaşayışları ve dinle irtibatları ne ölçüde olursa olsun), milletin dindarlığını dikkate alarak, millet huzurundaki hallerine dikkat ederler. Hanelerindeki ve özel hayatlarındaki halleri ise bizi hiç ilgilendirmez. Yeter ki, onlar dünyanın dinli-dinsiz bütün liderleriyle memleket meselelerini masaya yatırsınlar; dini, inancı ve hissiyatı karıştırmadan görüşmeler yapsınlar, ülke ve millet menfaatlerini gözetsinler ve ülkemizi de AB’ye dahil etsinler. Böyle olsunlar da, şahsî halleri, şahsî yaşayışları bizi hiç ilgilendirmesin!

Yok eğer tam hakikî siyasetçi olduğunuzu dâva ediyorsanız; o zaman dini referans göstermeden, dini istimal etmeden, seçim kanununu demokratikleştirerek,  seçim ortamını halktan ve haktan yana ihya ederek, var olan hizmet ve icraatlarınızı ve daha yapacaklarınızı millete anlata anlata seçimlere gidiniz.. Vesselam!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*