Yolun sonu görünüyor

İslâmın (güya!) serbest olması zamanında; biat eden uslu çocuklara alabildiğince devlet imkânlarından istifade ile sun’î Cennet ikram edilirken, kral çıplak diyen “yaramaz çocuklara!” bir gülü bile esirgeyip, mecâzî Cehennem yaşattılar.

28 Şubat’ta mağdur edilen dindarlar (siyasalcılar) iktidarı ele geçirince, iktidar nimetlerinden patlayıncaya kadar yediler, içtiler.

Gelen iktidarla rehavet ve gücün nimetlerinden mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesiyle kin ve intikam duygularıyla hareket edip, ulusalcılarla aynı duruma, belki de beter duruma düştüler.

Önce Ergenekon’la doğru-yanlış tefrik edilmeyerek askerî dengeleri alt-üst ettiler. (Bir kısmının da emrine girdiler.) Sonra bin senelik kültürümüz ve maneviyatımızın çimentosu olan cemaatlerin yapısıyla oynayıp biat kültürünü geliştirdiler. Biat etmeyenler hain ilân edilerek, biat edenlerden yeni gruplar peydahladılar. “Dağı asker, mahalleyi biz bekleriz” diye çok tehlikeli oluşumlara prim verdiler.

Kendi parti kurucularından (az bir doğruya meyledenleri) yüzde yüz biat etmeyenleri gözlerini kırpmadan harcadılar.

Kısaca memleketin dinamikleriyle oynadılar.

Dünyaya da biz “Osmanlıyız” mesaji verilerek kınına giren maddî cihadçılığı mesaj vererek Ey… Hey… gibi sadece “arka sokaklarda” ve cehalet ağanın mahallesinde geçerli olan külhanbeyliğine soyundular. El oğlu ise bıyık altından bu gürlemelere gülüp geçti de, bin senelik bir kültürü olan bu milletle maceraperestleri bir tutmadılar. Ancak menfi tesirlerini bütün bir millet çekmekte.

İslâmiyetin kalplerde hâkimiyeti yerine Müslümanların hakimiyeti anlayışı, şikâyet edilenleri, şikâyet eder hale getirdi ki, Dünya’nın bu zamanda en çok ihtiyaç duyacağı İslâmın kurtuluş felsefesi bakışına halel getirdiler. Bu sebeple avâm-ı müslimîne zarar verdikleri gibi mülhidler ise, bu anlayışı fırsat bilerek, hakaik-i İslâmiyeye tezyifkârane bakıp taarruz ediyorlar.

Başından beri çırpındığımız nokta budur. Yoksa siyaset memleketi yönetme san’atıdır, hangi şahısların idare ettiği değil, hangi zihniyetin idareyi ele aldığıdır aslolan.

AKINCI GENÇLİK

Bu yaşananlar topyekûn bir siyasal İslâm’ın bitişidir. Ancak bu bitiş beraberinde memlekete bir 50 sene kaybettirmiştir ki, 1969 milâttır.

Aslında 70’li senelerde niyetler açığa çıkmıştı da (Yeni Asya hariç) mahiyet bilinmiyordu. İHL günlerimizde Akıncı gençlik dedikleri grup bizi rahat bırakmıyor, kargaşaya çekmek istiyorlardı. Öğretmenleri bile en düşük notu vererek sınıfta bırakmak istiyorlardı ki, bu mevzuda yaşanmış çok mağduriyetler var.

Bugünün en yüksek makamlarını işgal edenler, bu ateşli gruptan çıktığını yakinen biliyoruz.

O günün Akıncı gençliği bugünün idarecileri, aynen gençliklerinde olduğu gibi (bir müddet demokrat görünseler bile) Humeynici sevdalarını açığa çıkardılar.

Bu felsefeden hareketle; kendinden olmayanlara zulmü cihad gördüler ki, din kardeşliği hak getire. İslâm’ın siyasalcılığı ve kendi hâkimiyetleridir aslolan; başkaları patates, kendileri gerçek İslâm. Hele Nurculuk zinhar…

İşin en acı tarafı yüzde 3-5 iken, muhafazakâr ve Nurlar’ı bilen veya dinleyen kesimle birlikte yüzde 50’lere varan bir kitleyi de kendilerine benzetmeleri.

Haydi bunlar Nurlar’ı bilmiyor, bid’a rüzgârlarına karşı dayanamıyor olabilirler, ya bizim camiadan olup da bunların avukatı kesilip hakikî İslâm kardeşliğini unutan “muhabbet fedailerine” ne demeli?

Tuhaf bir İslâm anlayışıyla; tahkik, delil dükkânları kapandı, işportadan çakma mallar haraç-mezat. Aslına itibar etmek tatile çıkınca, dünyevîleşmekten herkes nasibini aldı ve yolun sonu göründü artık, bundan öte köy yok.

ZİRVE İNİŞİ HIZLANDIRIR

Bazı şeyler vardır ki üstü örtülerek gelinir de uzaktan fark edilmez. Bazen senelerce sürer bu zulümler. Milleti inim inim inletirken, kurşun askerleri sayesinde ayakta durur, fetvacılarıyla da yaptıklarına cevaz verdirirler.

Bazı şeyler de gidişi hızlandırır. En nihayet küfür devam eder, zulüm devam etmez. İktidarlarını ayakta tutmak için zulmü şiddetlendirirler de “keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner”i hesap etmezler.

Ekonomi, gasp, yanlış dış politika, mağdur, mazlum, kıyım ve en nihayet darbe…

Güç, iktidar ve dünyevîleşme için zirve noktası inişin de başlangıcıdır. Baş bulutlara değince oksijen yetersizliği, baş dönmesi ve mide bulantısından düşme kaçınılmazdır. Hatta o yüksek kuleden düşenler orta yerde tutunacak yer bulamadığından sıfır noktası da kabul etmez, çukurlara sükût ederler.

Elhasıl, siyasal İslâm iflâs etmiştir. Deniz bitti, gemi karaya oturmuştur artık. Geminin direkleri çürümüş güverte su almıştır. Tayfalar gemiyi terk etmekte, kaptan ise son gayretiyle dümeni bırakmasa da, kirli iplerle tutulanlardan başka kimse kalmamıştır etrafında.

Siyasetle din imân hizmeti bekleyenlerin başı sağolsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*