Yüceltme mekanizmasını meşrû çizgiye çekmek

Yanlış yüceltmelerin temel kaynağı olumsuz duygular, enaniyet, gurur ve kibirdir. Gurur ve kibir, kendinde olmayan veya olan güzel sıfat ve hasletleri kendisinden kaynaklanmış gibi gösterme ve başkalarına üstünlük taslamadır. Gururlu insan, kendisini her şeyin menşei sanır. Oysa, insan son derece zayıf ve âcizdir; gururlanacak hiç mi, hiçbir yönü yoktur. En basit bir şeyi var edemeyen, başına nerede, ne zaman ne geleceğini bilemeyen insan nasıl gururlanabilir?

İç dünyasında dönen fizyolojik faaliyetlerden, maddî işlerden dahi doğru dürüst haberi olmayan; ihtiyaçları kâinatın her tarafına uzanmış; basit bir hastalıktan veya sert bir bakıştan elem duyan; mikroptan depreme, kuyrukluyıldızdan canavar hayvanlara kadar her şeyden korkan; 30 bin defa büyütülüp ancak mikroskopla görülebilen mini minnacık bir mikroba mağlûp olan bir insan ne ile gururlanabilir, egosunu olduğundan fazla görüp yüceltebilir? Diğer taraftan güzel hasletleriyle de gururlanamaz insan. Çünkü, bu haslet, iyilik yapma duygusu, gücü ve malzemeleri de kendi malı değil; hibedir.

Aslında eneyi, egoyu olduğu gibi vasıflandırmayıp yüceltme şeytânî bir özelliktir. Bilindiği gibi, Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem’i (as) yarattığında, meleklere ona secde etmelerini emreder. İblis hariç, bütün melekler emri yerine getirir.1 Bunun üzerine, Allahu Teâlâ ona, “Ey İblis! Kudretimle yarattığım şeye secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun; yoksa gerçekten yücelerden misin?”2 diye sorar. Şeytan, hatasına karşılık af dileyeceği yerde, egosunu konuşturarak küstahça, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın”3 der.

Diğer taraftan üstünlük meyli, şan, şöhret hırsı; para-pul, mal-mülk, mevkî ve makam peşinde koşma; riyaya sebep olduğundan yüceltme mekanizması rayından çıkar. Riyayı önlemenin çarelerinden birisi, “ölümü hatırlamak”tır. Şu kısa dünya hayatı ve az bir zamanda yok olup giden maddî çıkarlar riyakârlığa, tabasbusa, yalakalığa değmediğini düşünmek gerekir. Allah’a ve meleklere îman, yüceltme mekanizmasını meşrû çizgiye çeker ve riyakârlığı önler. Riyanın karşıtı, “ihlâs”; yani, her şeyin yalnız Allah rızası için yapılmasıdır. Yüceltme mekanizması; hayallerimize, istek ve arzularımıza yüce gayeler yükleyerek olumluya çevrilebilir.

İnsanın huylarından birisinin lezzet aldığı şeyi mübalâğa ile arttırmak, vasıflandırdığı şeyde meylü’l-mücazefe (aldatma ile cerbeze, hikâye ettiği şeyde mübalâğa meyli ile hayali hakikate karıştırma) yapmak olduğuna dikkat çeken Bediüzzaman; yüceltme duygusunda dengeyi sağlamanın yolunu vecîz ifadelerle gösterir:

Herşeyin kıymetine kanaat etmek, olduğu gibi vasıflandırmak ve mücazefe/aldatma, cerbeze, mübalâğa ile tecavüz etmemek gerekir. Zira, mücazefe, kudrete iftiradır. İlâhî ihsandan fazla ihsan, ihsan değildir. Bir hakikat danesi, bir harman hayâle tercih edilir. İlâhî ihsan ile vasıflandırmaya kanaat etmek farzdır. Cemiyete dahil olan, cemiyetin nizamını (düzenini) ihlâl etmemek gerektir. Bir şeyin şerefi neslinde değildir, zatındadır. Birşeyin aslını gösteren meyvesidir. Birinin malına başka mal—velev kıymetli de olsa—karışırsa, malını kıymetsiz ettiği gibi, haczetmesine dahi sebep olur.4

Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi: 34.

2- A’raf Sûresi: 12.

3- Mektûbât, s. 37-38.

4- Muhakemât, s. 37, 31.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*