Yusuf Ziya YÖRÜKAN (1887-1954)

Cumhuriyet dönemi bilim adamı ve ilahiyat profesörüdür. Uzun yıllar İlahiyat Fakültelerinde çalışmıştır. Özellikle Anadolu’daki Alevilik üzerine yaptığı saha çalışmalarıyla bu alandaki araştırmaların ilklerine imza atmıştır. Şamanizm ve Alevilik arasındaki ilişkiler, Tahtacılar, Vehhabiler gibi konularda araştırma yapmış ve fikir yürütmüş olmakla beraber, çalışmalarını kitaplaştıramaması, birikimlerinden yeterince istifade edilmesine engel olmuştur. Özellikle İslam tarihi ve mezhepler konusunda çalışmalarını yoğunlaştırmıştır.

 

Bediüzzaman ve talebelerinin yargılandığı Denizli Mahkemesinin, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi üyelerinden Emin Böke başkanlığında oluşturulan bilirkişi heyetinde Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Heyetinin temsilcisi olarak yer almıştır. Heyetin hazırladığı rapor Denizli Mahkemesinin beraatla neticelenmesinde önemli rol oynamıştır.

Yusuf Ziya, 1887 yılında Selanik’de dünyaya geldi. Medresede müderrislik yapan Yakup Efendinin oğludur. Eğitim ve öğretimine Selanik’te başladı. Selimiye Mektebi ve Mülkiye Rüştiyesinden 1899 yılında mezun oldu. Ardından Selanik Darü’l-muallimin (öğretmen okulu) mektebine girdi. Bu okulun İptidai ve Rüştiye kısmını okuduktan sonra 1919 yılında İstanbul’da öğrenimine devam etti.

Yusuf Ziya, İstanbul’da Sahn medresesinde eğitim gördü. Daha sonra İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümünde okudu ve 1922 yılında buradan mezun oldu. Mezuniyetten sonra “Şahabettin Sühreverdi ve Felsefesi” konulu doktora çalışması yaptı. Eğitim ve öğretiminin yanı sıra mensubu bulunduğu Yörük göçmenleriyle devlet arasında köprü oluşturarak sosyal hizmette bulundu. Çeşitli sebeplerle Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Yörüklerin sorunlarıyla ilgilenerek, çözümünde yardımcı olmaya çalıştı.

Yusuf Ziya, bir taraftan eğitimini sürdürürken, diğer taraftan da muhtelif okullarda öğretmenlik yaptı. Felsefe ve sosyoloji derslerini okuttu. Ayrıca Türkçe ve Edebiyat dersleri de verdi. Yetiştirdiği öğrencilerinin kendi bölgelerine dönüp burada bulunan köy okullarında öğretmenlik yapmaları ve insanları eğitmeleri konusuna ön ayak oldu.

Uzun süre İstanbul’da yaşayan ve burada görev yapan Yusuf Ziya, eski arkadaşı Şerafeddin Yaltkaya’nın yapmış olduğu teklifi kabul ederek Ankara’ya geçti. 1943 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığında çalışmaya başladı. Yaklaşık altı yıl bu görevini sürdürdü. Bu süre zarfında oluşturulan ehl-i vukuf (bilirkişi) heyetlerinde bulundu. Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’nin açılması üzerine yeniden üniversite hayatına döndü ve İlahiyat Fakültesinde akademik çalışmalarını devam ettirdi. Yeni kurulan fakültenin geliştirilmesi, kurumsallaşması ve ders programlarının hazırlanmasında aktif görev üstlendi.

Beşinci Şua Risâlesi nedeniyle Nur Talebelerine karşı, Denizli’nin Çivril kazasında Ağustos 1943’te başlayan tevkif hareketi, Isparta Savcısının talebiyle Kastamonu’da bulunan Bediüzzaman’a kadar uzadı. 20 Eylül 1943’de Kastamonu’da tevkif edilen Üstad Hazretleri, 15 Ekim’de Isparta’ya sevk edildi. Burada iki hafta kadar tutulan Bediüzzaman, Ekim ayının 25-27’sinde çeşitli illerden toplanan 69 kişiyle birlikte tevkifatın başladığı Denizli’ye götürüldü. Denizli Mahkemesinin söz konusu dava için atadığı ehl-i vukuf, yani bugünkü anlamıyla bilirkişi heyetlerinde görev alan Yörükan, Risâle-i Nur ve müellifi hakkında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi üyelerinden Emin Böke başkanlığında oluşturulan bilirkişi heyetinde, Diyanet İşleri Müşavere Heyetinin üyesi olarak yer aldı. Söz konusu bilirkişi heyetinin hazırlayıp mahkemeye sunduğu rapor, 15 Haziran 1944 tarih ve 199/136 sayılı beraat kararının verilmesinde önemli ölçüde etkili oldu. Bilirkişi raporunu esas alan Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu duruşmada tutukluların beraatına ve tahliyelerine oybirliğiyle karar verdi.

Aralarında Yörükan’ın da bulunduğu bilirkişi heyeti Nur Risâlelerini tetkik ettikten sonra vardıkları kararı rapor halinde, talepte bulunan Denizli Mahkemesine ilettiler. Raporda; eserlerin tamamen incelendiği, dini ve mukaddesatı alet ederek halkı devletin emniyetini ihlale teşvik etmek veya cemiyet kurmak amacında olunduğuna dair belge ve emarenin bulunmadığı belirtildi. Ayrıca, aralarında yaptıkları yazışma ve haberleşmelerde de hükümete karşı kötü maksat beslemedikleri, bir cemiyet veya tarikat kurma amacıyla hareket etmediklerinin anlaşılmış olduğu belirtilmektedir (Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı, 2. C., s. 1327-1328).

Yörükan’ın ismi, İstanbul İlahiyat Fakültesinde tefsir ve hadis derslerini okutmuş olan Mehmed Sofuoğlu’nun hatıralarında da zikredilmektedir. Sofuoğlu hatıralarında, “son devir alimlerinden Yusuf Ziya Yörükan’ın ve Hilmi Ziya Ülken’in Bediüzzaman’dan çok sitayişle” söz ettiklerini belirttikten sonra ilmini, irfanını ve kahramanlığını övdüklerini de ifade etmektedir. (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor, 1.C., Yeni Asya Yay., İstanbul 1993, s. 214)

Yusuf Ziya Yörükan, 1949 yılında başladığı İlahiyat Fakültesindeki görevinde İslam Tarihi, Mezhepler, Kelam ve İslam Felsefesi derslerini okuttu. Siyasetten uzak durmaya gayret eden ve gösterişli hayatı sevmeyen Yörükan, Hilmi Ziya Ülken tarafından “kara gün dostu” olarak vasıflandırılmıştır. Hoca olarak da toleranslı kişiliğe sahip biri olarak tanındı. Arapça, Farsça, Fransızca bilen ve eski Türk metinlerindeki lehçelere vakıf bir akademisyen olarak tebarüz etti.

Yörükan, akademik çalışmalarını 1926-33 yılları arasında İlahiyat Fakültesinde verdiği dersler ve yaptığı çalışmalarla deruhte etti. Fakültenin kapandığı tarihten itibaren 1933-36 yılları arasında Edebiyat Fakültesi bünyesinde oluşturulan İslam Tetkikleri Enstitüsünde sürdürdü. Türk dinleri ve mezhepler tarihi derslerini okuttu. Üniversitede bulunduğu yıllar zarfında Şamanizm ve Alevilik arasındaki ilişkiler üzerinde çalıştı. Bu alanda yaptığı çalışma ilklerden sayılmaktadır. Ayrıca 1920 yılında “Tahtacılar” arasında alan çalışması yaptı. Orta Anadolu Alevileri ve Tahtacılar hakkındaki saha araştırmaları yine daha önce üzerinde fazla çalışma yapılmayan alanları teşkil etmektedir. Ancak yaptığı çalışmaların basılmaması ve ders notları şeklinde kalması daha çok kişinin eline ulaşmasına ve fikirleri üzerinde yeterince tetkikin yapılamamasına sebep olmuştur. Yörükan, Vehhabilik üzerinde de çalışma yapmış ve İlahiyat Fakültesi Dergisinin 1953 yılında basılan ilk sayısındaki makalesi “Vehhabilik” başlığıyla yayınlanmıştır. Bu makalesinde Vehhabiliğin mezhep olup olmadığı konusunu tartışmaya açmakta ve bunların aykırı fikirlerine dikkat çekmektedir.

Son dönemin önemli akademisyenlerinden olan Yörükan, 5 Haziran 1954 günü geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*