Zamanda yolculuk meselesi bilim dünyasının ilgilendiği en önemli konulardan birisidir. Geçen asrın başında bulunan “izafiyet teorisi” ile tartışma hiç gündemden düşmemiştir. Bu günlerde İranlı bir bilim adamının ‘zaman makinesi icat ettiği’ yönündeki haberler yine konuyu güncel gündem haline getirmiştir.
Peki zamanda yolculuk etmek mümkün mü?
Zamanda ileri ya da geri gidilebilir mi?
Aynı anda farklı zamanlarda yaşanabilir mi?
Bu ve benzeri soruların cevabını bilim dünyası teoride ‘evet’ olarak veriyor. Solucan delikleri adı verilen tüneller yolu ile uzayda bir zamandan başka bir zamana geçilebileceği ifade ediliyor. Ancak pratikte bu durumun çok zor olduğu da söyleniyor.
Bilim dünyasındaki teoriler zaman yolculuğunun temel zorluklarına dikkat çekse de, gerek insanlık, gerekse İslam tarihinde zaman yolculuğu, zaman genişlemesi veya zaman sıçraması hadislerinin sıkça yaşandığı görülüyor. Şimdi bu noktada bazı delillere işaret etmek istiyoruz.
İşte zamanda yolculuk yapıldığının bazı delilleri.
Birinci delil, Miraç hadisesi:
“Bast-ı zaman sırrıyla çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı Miraç, bu hakikatin vücudunu ispat eder ve bilfiil vukuunu gösteriyor. Miraç’ın birkaç saat müddeti, binler seneler hükmünde vüs’ati ve ihatası ve uzunluğu vardır. Çünkü, Miraç yoluyla beka alemine girdi. Beka aleminin birkaç dakikası bu dünyanın binler senesini tazammun etmiştir.” Risale-i Nurdan 3. Lem’a’da geçen bu ifadeye göre zaman yolculuğu konusunda en büyük delil Miraç hadisesidir. Zira Peygamberimiz Miraç yolu ile tüm zamanları gezmiş, görmüş cisim ve vücudu ile o mekanları ziyaret etmiş ve sonra da bu dünyaya geri dönmüştür.
İkinci delil, peygamberlerin gelecekten verdiği haberler:
İstanbul’un fethi hakkındaki hadis bu hususu ispat eder.
“İstanbul fethedilecektir. Onu fethedecek olan kumandan ne güzel kumandan ve onun ordusu ne güzel ordudur.” deyip, İstanbul’un İslâm eliyle fetholacağını ve Hazret-i Sultan Mehmed Fatih’in yüksek bir mertebe sahibi olduğunu haber vermiş. Haber verdiği gibi zuhur etmiş. (Mektubat, s.106)
Sanki Peygamberimiz(asm) zaman içinde seyahat ederek fetih zamanını seyrediyor, kesin ve kati olarak, adeta gördüğünü söylüyor. Dikkat ediniz bu tür gaybi haberlerde kesin ve kati bilgi veriliyor. Bir tahmin, istek, arzu ve zan değil. Bu da meselenin açık ve net olarak görülmüş olduğuna işaret ediyor. Elbette ki bu husus da zaman içinde seyahat edildiğini gösteriyor.
Üçüncü delil, Ashab-ı Kefh hadisesi:
[“İçlerinden söze başlayan biri, ’Bu halde ne kadar kaldık?’ diye sordu. ’Bir gün, yahut daha da az’ dediler.” Kehf Sûresi, 18:19] âyetiyle [“Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar, buna dokuz yıl daha kattılar.” Kehf Sûresi, 18:25] âyeti tayy-ı zamanı gösterdiği gibi, [“Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir.” Hac Sûresi, 22:47] âyeti de bast-ı zamanı gösterir.(Lemalar, s. 24)Kefh suresinde geçen mağara ashabı zaman sıçramasına, zaman yolculuğuna en büyük delillerden birisidir. Zira onlar mağarada “bir gün kaldık” düşüncesine sahipler iken, aslında dünya zamanı ile 309 yıl uyumuşlardır. İşte bu da zamanda yolculuk yapılabildiğinin en açık delili olmaktadır. Ayette geçen mağara tabiri de oldukça önemli bir tabirdir. Zira bu gün bilim solucan delikleri diye tanımlanan tüneller vasıtasıyla zaman yolculuğu yapılabileceğini ifade ediyor. Mağara terimi de sembolik anlatımla sanki bir tünel manasını çağrıştırıyor.
Dördüncü delil, Hızır Aleyhisselamın hayat tarzı:
“Birinci Sual: Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise, niçin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?
Elcevap: Hayattadır. Fakat merâtib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir. Bu sebepten, bazı ulema hayatında şüphe etmişler.
Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.
İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Tevatür derecesinde, ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder.(Mektubat, s.12)”
Hz. Hızır aslında zaman yolcusu olarak bilinir. Ona zamanda ileri ve geri gitme kabiliyeti ve hadislerin iç yüzünü anlama ilmi verilmiştir. Ta Musa Aleyhisselam zamanından bu yana yaşadığı bilinmektedir. Bir çok insan da, çeşitli zaman ve mekanlarda, Hz. Hızır ile sohbet edip konuşmuşlardır.
Beşinci delil, İsa Aleyhisselamın hayatıdır:
“Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâmın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüdle, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kesb eder. Âdetâ beden-i misalî letâfetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semâvatta bulunurlar. (Mektubat, s.12) “
İsa Aleyhisselamın hayat tarzı da zaman genişlemesi veya zaman sıçramasına bir örnektir. Zira dünya cismi ile sema aleminde iki bin sene gibi bir ömür sürmüştür. Bu ömür dünyaya göre farklı bir zaman ve mekanda vuku bulmuştur.
Altıncı delil, evliyaların yaşadıkları haller:
“İ’lem eyyühe’l-aziz! Denizlerde vukua gelen med ve cezir gibi, evliya arasında da bast-ı zaman,tayy-ı mekan meselesi şöhret bulmuştur. Ezcümle: Kitab-ı Yuvakit’in rivayetine göre, İmam-ı şa’rani bir günde iki buçuk defa kocaman Fütuhat-ı Mekkiye namındaki büyük mecmuayı mütalaa etmiştir. Bu gibi vukuat istiğrabla inkar edilmesin. Zira bu gibi garip meseleleri tasdike yaklaştıran misaller pek çoktur. Mesela, rüyada bir saat zarfında bir senenin geçtiğini ve pek çok işler görüldüğünü görüyorsun. Eğer o saatte o işlere bedel Kur’an okumuş olsaydın, birkaç hatim okumuş olurdun. Bu halet evliya için halet-i yakazada inkişaf eder. Zaman inbisat eder. Mesele ruhun dairesine yaklaşır. Ruh zaten zamanla mukayyed değildir. Ruhu cismaniyetine galip olan evliyanın işleri, fiilleri, sür’at-i ruh mizanıyla cereyan eder. “(Mesnevi-i Nuriye, s.166)
Mezkur ifadeye göre evliyalar bast-ı zaman ve tayy-ı mekan hakikatlerini çok sıklıkla yaşamaktadırlar. Normal şartlarda saatler alabilecek bir hadiseyi bir kaç dakika içinde yapabildikleri görülmüştür. Bu konuda sayısız misaller vardır. Hatta bu duruma bazen normal insanlar arasında bile rastlanmaktadır. İşte ruhu cismine hakim olan ve cisim içinde titreşen zerrelerin ve atomların düşünce ve irade gücüne bağlı olduğu bazı yüksek ruhlu insanlar, mekan bağından kurtulup zamanı kendi şartlarına göre yaşayabilmektedirler.
Yedinci delil, her insanın rüyada yaşadıkları:
“Şu bast-ı zaman, herkesçe musaddak bir nevi, rüyada görünüyor. Bazen bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, geçirdiği ahvâli, konuştuğu sözleri, gördüğü lezzetleri veya çektiği elemleri görmek için, yakaza âleminde bir gün, belki günler lâzımdır.(Lemalar, s.24)
Zaman genişlemesi, zamanda sıçrama, zamanda ileri veya geri gitme, bast-ı zaman ve tayy-ı mekan gibi hadisleri bir ölçüde tüm insanlar rüya yolu ile yaşamaktadırlar. Bazen insan rüyasında ilerideki bir zamanda başına gelebilecek bir hadiseyi çok açık ve net olarak görür. Bazen de sembolik olarak, yanı bazı işaretler nevinden idrak eder. İşte bir çok insanın rüya yolu ile gördüğü hakikatleri ruh ve düşünce gücü ile cismi bedenini eğitebilen insanlar normal halde, yani uyanıklık halinde görürler. Bu konuda tarih kitaplarında yüzlerce örnek vardır.
Tüm bu ifade etmeye çalıştıklarımız gösteriyor ki zaman üzerinde çeşitli tasarruflarda bulunmak İslam ve insanlık aleminde geçerli olan mühim bir hakikattir. Hint fakirlerinin yaşadıkları, Tibet rahiplerinin faaliyetleri, tarikatlarda yaşanan bir çok hal iddiamızı doğrular mahiyettedir. Zaten zaman yolculuğu konusunda daha bir çok delil mevcuttur. Biz burada mühim olan bir kaç adedine dikkat çektik.
Hic bir delil zamanda geriye yolculuk oldugunu ispatlamiyor. Gelecek ise gosteriliyor, bu insanin zamanda yolculuk yapmasinin delili nasil ola bilir?!
Basti zaman ise zaman genislenmesidir zamanda geri getmek degildir.
Zaman Yolculuğunun İmkân ve İslamî Delilleri Hakkında
Zamanda yolculuğun imkân ve İslamî delilleri hakkında ortaya koyulan bast-ı zaman ve tayy-ı mekan hadiseleri, aslında dikkat edilecek olursa zaman yolculuğu değildir.
Zaman yolculuğu demek, zamanda “ileri veya geri gitmek” demektir. Halbuki bast-ı zaman zamanın genişlenmesi yani yavaş akması demektir. Zaten tayy-ı mekan demek ise, mekan değişikliği demektir. Yani her iki durumda da zamanın dışına çıkmak diye bir durum söz konusu değildir.
Zaten bu “zamanda ileri veya geri gitmek” tabirinde sorun var. Zamanı ve akışını, fiziksel olarak maddî bir varlığı olan bir şey olarak tasavvur etmek hatalı bir yaklaşımdır kanaatimizce. Çünkü zaman dediğimiz şey fiziksel üç boyut gibi, haricî ve maddî bir varlığı olan bir dördüncü boyut değildir. Aynen maddî varlığı olmayan fakat anlamayı, ölçmeyi ve tarif etmeyi kolaylaştırmak için var kabul edilen meridyen çizgileri gibidir. Yani “maddenin hareketinin bir rengi” diye tabir edilen zaman, eşyanın bir yerden bir yere hareketiyle anlam kazanan ve tabir edilebilen bir kavramdır sadece.
Zamanın akışında maddenin hareketiyle meydana gelen olaylar zinciri esastır. Dolayısıyla zamanı bu fiziksel birliktelikten ayrı ve bağımsız tasavvur etmek ve zamana ayrı, maddî, harici bir vücud verip öyle tasavvur etmek, yani zamanı zamanın dışına çıkarıp, ondan sonra da kendimizi de onun dışına çıkarıp “bir yerinden başka bir yerine” (halbuki yok ki öyle bir yer!!!) seyahat edebileceğimizi hayal etmek, yalnızca hayalî ve zannî bir yaklaşımdır. Maddî bir gerçekliğin ifadesi olamaz.
Nasıl ki, tabiatta bir takım kanunlaşmış işleyişler var, fakat bu kanunlar var diye eşyalar öyle hareket etmiyor. O tabiat kanunlarının maddî bir vücudu yok. İtibarî ve vehmî emirler, yani gerçekte olmadığı hâlde varsayılan kavramlardır. (İtibarî emirler, dış dünyada somut varlığı olmayıp, soyut varlıkları bulunan ve var oldukları düşünülen, varlıkları zıtlarıyla veya başka şeylere nispet edilmesi ile bilinen ve ortaya çıkan işler ve oluşlardır.) Dünya etrafında oldukları var sayılan meridyen çizgileri gibi veyahut yukarı-aşağı, sağ-sol gibi birbirine göre konum alan göreceli (izafî) bir mahiyeti olan soyut hakikatlardır. Hayalî meridyen çizgileri gibi, işleyişi anlamamıza yardımcı olmak için, eşyanın hareketinin intizamlı olarak hareket etmesinin ve rastgele ve tesadüfî davranmamasının, yani bir iradeyle çalıştırılmalarının bir ifadesi ve tercümanıdır tabiattaki kanunlar. Nasıl ki, bir hâkim karar verir ve karar uygulanır. Ve verilen kararın maddî bir vücudu yoktur, kendi başına uygulama gücü de yoktur, hâkim olmasa idi, kendi kendini karara da bağlayamayacaktı! O karar, sadece hâkimin iradesinin bir ifade şeklidir, yapılmasını istediği şeylerin ortaya çıkış tarzıdır. Karar, ancak bir “hüküm”dür, “hüküm koyucu hâkim” olamaz.
Aynen böyle de, tabiattaki düzenli işleyişe verilen süslü isimler olan tabiat kanunları, eşyanın meçhul olan mahiyetini izah etmez ve edemez. Çünkü adı üstünde sadece bir kanundur, kanun koyucu olamaz, kudret olamaz.
İşte zaman da aynen böyledir, tabiat kanunlarının maddî bir gerçeklik olarak tasavvur edilmesi ne kadar yanlış ve hatalı bir yaklaşımsa, zaman ve akışını maddenin hareketinden bağımsız olarak ve maddî ve fiziksel bir gerçekliği olan bir olarak tasavvur etmek ve ona göre zamanda yolculuk kurguları yapmak da aynı şekilde hatalıdır diye düşünüyoruz.
Zaman ve madde kayıtlarının dışına çıkabilmek ve onlara tâbi olmak mecburiyetinde olmamak, ancak madde cinsinden olmayan bir varlık olmamak ile mümkün olabilir. Halbuki biz sürekli olarak maddî bir varlık olduğumuzdan, nasıl madde ve zaman kayıtlarının dışına çıkabiliriz?
Dediğimiz gibi, karıştırılan bir konu olan mekân değişikliği veya zamanın genişlenmesi, yavaş akması vs. gibi şeyler zaman yolculuğu diye tasavvur edilen hadiseden başka şeylerdir ve zaman yolculuğu da değildir, zaman yolculuğunun delilleri de değillerdir. Böyle düşünmek de hatalı bir yaklaşımdır.