Dinimiz İslâm, her türlü duyguyu vasat mertebede ve şartlara uygun olarak kullanmamızı emreder.
Bu emir, merhamet duygusu için de geçerlidir. Zira merhamet ederken haddi aşabilir, yani Cenâb-ı Hakk’ı tenkit edebilecek bir duruma girebiliriz. Meselâ çocuk ölümleri, açlıktan ve tabiî afetten meydana gelen ölümler gibi olaylarda şefkat ve merhamet edelim derken haddi aşacak sözler sarf edebiliyoruz.
Hatta bazen oluyor ki kâfirlerin ebedî Cehenneme atılmalarına dahi “Yazık değil mi?” diye tepki gösterenler oluyor.
Hâlbuki Bediüzzaman Hazretleri (ra) kâfirlerin Allah’ı inkâr etmesi ile birlikte mevcudatın tesbihlerini ve tâzimlerini inkâr etmesini, mutlak bir cinayet ve azîm bir zulüm olarak nitelendirir. Allah’ın kâinat üzerindeki fiillerini ve tasarrufatını inkâr etmenin cezasını ise ancak Cehennem ateşi temizlemektedir. Bu hâldeki insan en acınacak bir durumda olduğu hâlde hiç acınmaya müstahak olmaz. Çünkü zarara kendi rızasıyla girene hak, hukuk, adalet namına merhamet edilmez. Kur’ân’ın mânâsı ve onun tecessüm etmiş hâli olan Peygamber Efendimiz’in (asm) tebliğleri ayrıca her asırda gelen âlimler, müceddidler ve binlerce bu minval üzerine yazılan kitaplar bu hakikate işaret etmiştir. Kâfirler, bu gerçeği bildiği hâlde ısrarla İslâm’ın emir ve yasaklarına muhalefet etmişlerdir. İslâm’a aykırı olan bu davranışlarının neticesinin zarar olduğunu bilmelerine rağmen kendi iradeleriyle, rızalarıyla ve şuurlu bir şekilde bu menfî amelleri istemiş ve yapmışlardır.
Bahsi geçen bu durum “Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez” kaidesini akla getirmektedir. Bu ifade, hukuku, adaleti ve cezayı tatbik edecek şahsı ve hükmü vereni ilgilendiren bir kaidedir. Bu kaideyi izah etmeden evvel “Zarara rızasıyla girmek ne demektir?” sorusuna cevap vermeye çalışalım. Rıza; irade, şuur ve kasd demektir. Demek oluyor ki bu kişiler başkasının müdahalesi olmadan ve kimsenin tesiri altında kalmadan zarara kendi irade ve şuurlarıyla girmektedir. Bu durum inat ve ısrar biçiminde sürdüğü sürece bu kişiler hakkındaki bu hüküm de geçerli kalmaya devam eder. Ancak bu kişiler, daha sonra bu konudaki rızalarından vazgeçerse, uhrevî hayatlarını tehlikeye atacak kötülüklere tövbe edip hak yolda sebat ederlerse bu hüküm ortadan kalkar. Çünkü tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlardan kurtulur ve o günahı hiç işlememiş gibi tertemiz olur.
Şimdi ise “Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez” kaidesine kısaca değinelim. Bu kaideyi ihsas edecek hadisler, mânâ itibariyle mevcuttur. Evet, bu kaide gereği zarara kendi şuuru, isteği ve rızasıyla bilerek girene; neticesi itibariyle cezayı tatbik etmekle kanun ve adalet adına acınmaz ve merhamet edilmez. “İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.” 1 hükmünce Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden fazla rahmet, ihsanından fazla ihsan edilmez.
Öyle ise; insanlar arasında hakkın, hukukun ve adaletin muhafazası için; cezalar uygulanırken, şefkat etmek ve acımakla, Allah’ın takdir ve tensibine muhalefet etmek demek olduğu gibi gadaplanıp öfkelenmek de insanların haddini aşmaları demektir. Her ikisi de takdir-i İlâhîyi tenkit anlamına gelir. Böyle bir davranış kişiyi mes’ul eder ve asla doğru değildir.
Peygamber Efendimiz (asm) “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.” 2 buyurmaktadır. “Zarara girenlere merhamet etmediğimiz takdirde Allah’ın rahmetinden mahrum kalmaz mıyız?” diye bir soru aklımıza gelebilir.
Özetle; bu kaide gereği zarara kendi şuuru, isteği ve rızasıyla bilerek girene; neticesi itibariyle cezayı tatbik etmekle kanun ve adalet adına acınmaz ve merhamet edilmez. “İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.3 hükmünce Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden fazla rahmet, ihsanından fazla ihsan edilmez.
Evet, bu hakikatleri öğrendikten sonra “Zarara girenlere merhamet etmediğimiz takdirde Allah’ın rahmetinden mahrum kalmaz mıyız?” diye bir soru aklımıza gelebilir. Zira âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.”4 buyurmaktadır.
Bu soruya kısaca cevap vermeye çalışalım: Öncelikle bu hadisin hangi mânâyı muhteva ettiğine bakmamız, Peygamber Efendimiz’in (asm) bu hadisten neyi murad ettiğini anlamamız lâzımdır. Zira aslı Arapça olan hadislerin Türkçe tercümesinde mânâ tam olarak yansımayabiliyor. Bu sebeple hadis âlimlerinin bu konuda yaptığı izah ve yorumlara bakmakta muhakkak fayda vardır.
Tefsir, hadis, fıkıh âlimi olan Abdullah bin Sa’d bin Ahmed bin Ebî Cemre bu hadis hakkında şöyle bir yorum yapar: “Bu hadiste şu mânâ muhtemeldir: Herhangi iyilik şekillerinden biriyle başkasına iyilik yapmayan kimseye hiç sevap hâsıl olmayacaktır.” Aynen Rahmân Sûresi’nin 60. âyetinde şöyle ifade edildiği gibi: “İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?”
Bu durumda hadisten mu- rad şu olabilir: “Kimde dünyada iken îmanın merhame- ti yoksa, ona âhirette rahmet edilmez” yahut “Kim Allah’ın emirlerine uymak, yasaklarından kaçmak sûretiyle nefsine merhamet etmezse, Allah da ona rahmet etmez; çünkü Allah nezdinde ona verilmiş bir vaad, bir garanti mevcut değildir.” Bu durumda tercümede zik- ri geçen merhametten mak- sadın amel, rahmetten muradında amelin karşılığı olan mükâfat olduğu ifade edilebilir.5
Elhâsıl: Gerçeği bilmelerine rağmen zarara kendi iradeleriyle girenlere ceza tatbik edildiği vakit; hak namına merhamet edilmez. Zira Cenâb-ı Hak mutlak adalet ve sonsuz merhamet sahibidir. Kimin haddi var ki O’ndan daha fazla merhamet etsin. O, dilediği kulunu bağışlar, dilediğine istediği kadar ceza verir. Bizlere düşen insanların zarara girmeden evvel yaptıkları kötü fiiller için uyarmak, nasihat etmek, irşad etmek ve zarara girmeleri hâlinde de akıbetleri hususunda duâ etmektir.
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, Said Nursî, Yeni Asya 2017, s. 489.
2- Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16.
3- Eski Said Dönemi Eserleri, Said Nursî, Yeni Asya 2017, s. 489.
4- Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16.
5- sorularlaislamiyet.com
Said Yüksekdağ
Benzer konuda makaleler:
- “Zarara rızasıyla girmek” ne demektir?
- Zarara kendi rızasıyla girene…
- Şefkat, mahlûkat, anne ve çocuk
- Risale-i Nur’da adalet kavramı
- Hakikî adâlet
- Zarara rıza, merhamete mânidir
- Müslüman, başka din mensuplarıyla ortaklık kuramaz mı?
- Yeni Asya zarara rızasıyla gireni savunmaz
- Adalet-i mahzâ ile adalet-i izâfiye
- Bir masumu öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir
İlk yorum yapan olun