Mektubat Risalesi’nin Birinci Mektubu’nda mümin ve Müslüman için ölümün hakikî mahiyeti ve rahmet ciheti izah edilirken, aslında dünyanın da nasıl bir yer olduğu gözler önüne seriliyor.
Ölüm: “Dar, sıkıntılı, dağdağalı, ‘zelzeleli’ dünya zindanından çıkarıp, vüs’atli, sürurlu, ıztırapsız, bâki bir hayata mazhariyetle, Mahbûb-u Bâkînin daire-i rahmetine girmektir.1
Zilzal Sûresinin tefsirinde de, ilk ve orijinal bir ifade ile yer küresinin vahiy ve ilhama mazhar olduğunu öğreniyoruz.
Şöyle: “Küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor, bazen de titriyor.”2
Hem kendi, hem de güneşin etrafında sür’atle dönen dünyamız; aslında öyle yan gelip yatılacak bir yer değildir. Sebepler tahtında, pamuk ipliğiyle bağlı gibiyiz. Kayyum-u Bâki olan Cenab-ı Hak’tır ki, herşeyi kudretiyle ve kayyumiyetiyle tutuyor. Yer küresinin her iki dakikada bir titrediğini, bilim bize söylüyor. Bediüzzaman da “zelzeleli dünya” diyor.
Bu ahirzamanda, insanlık âleminin başından maddî ve manevî felâket ve helâketler zaten eksik olmuyor.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin de bu ahirzamanda manevî ve gaybî canipten vazifelendirilmiş olduğu; onun
ömrü boyunca yazdıklarında ve yaşadıklarında apaçık görülüyor.
Önceleri ve mükerreren talebelerine şöyle dediğini de kendisi beyan ediyor:
“Hem maddî, hem mânevî büyük bir zelzele-i içtimaî ve beşerî olacak. Benim dünya terkiyle inzivamı ve mücerret kalmamı gıpta edecekler.”
Bu cümlelerde; insanlığın manevî kurtuluşuna memur ve vazifeli olan Bediüzzaman’ın; kendi adına ‘inziva’ ‘evlenmemek’ ve ‘hizmet’ kelimeleriyle özetlenebilecek kararı açıkça anlaşılıyor. Ama, kendisinin bu haline gıpta edileceğini beyan etmesi de, meseleye apayrı bir boyut kazandırıyor.
Üstad’ın bu haline gıpta ile bakmayı; hizmet adına, onun yolunda ve onu takliden evlenmemek olarak algılamak doğru olmaz. Belki manevî depremler içinde yuvarlanan dünyanın bu karmakarışık vaziyetinde, onun bu tercihinden dolayı ona hak vermek ve onun haline gıpta ve hayranlıkla bakmak şeklinde anlamak daha doğru olur. Münzevî yaşamak ise hem herkesin kârı değil, hem de nadirattandır.
Ama şurası da bir gerçektir ki; savaşlarda ve toplumu topyekûn etkileyen çalkantılarda en çok zarar gören kesimler, kadınlar ve çocuklardır. İnsanı en çok üzen ve sıkan ise, ailesine gelen musibet ve belalardır. Bu yüzden savaş ve musibetler zamanında en az zarar görenler; dünya ile bağı en hafif olanlar ve aile yükü en az olanlardır, denilebilir.
Dipnotlar:
1- Bkz. Mektubat, Birinci Mektup., 2- Sözler, s.158
Benzer konuda makaleler:
- Vahiy ve ilhâm arasındaki fark
- Yerkabuğu emr-i İlâhî ile hareket ediyor
- Vahyin kısımları ve hadis-i şerifler
- Hadis ve vahiy
- Peygamberler insanlığa ne kazandırdı?
- Depremi bizzat yaşadım
- Bediüzzaman’a kulak asmak
- Zulme taraftarlık, umumî musibete sebep olur
- Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinin makamı
- Peygamberlere imanın sağladığı huzur
Eğitimci – Şair – Yazar
İlk yorum yapan olun