Zor yılların nur yüzlü adamları

Kâinat kadar büyük ve ağır dâvâ etrafında kenetlendiler.

Neşr-i Kur’ân yolunda Üstadlarının etrafında nurdan bir halka oluşturarak “Belî Üstadım” deyip vefa ve sadakatte kusur göstermediler.
Zor yıllardı. Manevî değerlere karşı adeta savaş açan zihniyetin tehâcümleri alabildiğine şiddetle devam ediyordu.
“Allah” diyen, Kur’ân’ı kıraat ederek Nur dâvâsına gönül veren nur yüzlü adamlara karşı yapılan olumsuz tutum ve davranışların haddi hesabı yoktu.

Kur’ân hakikatleri olan ve adına Risâle-i Nur denilen serapa hakikati hâvî eserler yasak ediliyor, okuyanlar tutulup hapishanelere yollanıyordu. Zulüm ve haksızlık ehl-i iman üzerinde yoğunlaşmıştı.
Bediüzzaman Hazretleri zulmün çemberini kırmak, haksızlığı ortadan kaldırarak iman hizmetlerinin neşv-ü nemasını sağlamak için her çeşit işkence ve haksızlıklara rağmen müsbet hareketi esas alıp kudsî vazifesini yerine getirmeye çalışıyordu.
Üstad’ın bu azim ve cehd dolu mücadelesine omuz verenlerin sayısı da az denecek kadardı.
Zor yıllarda, zor şartlar içinde cihad-ı manevîyi esas alan Üstad ve talebeleri, aslında bu halleri ile, istikbalde Kur’ân hakikatlerinin daha çok parlayacağının müjdecisi idiler.
Bunu biz bilmiyorduk, fakat Kur’ân’a gönül veren, Üstadlarına râm olan, zor yılların nur yüzlü adamları Üstadlarından aldıkları derslere binâen istikbalde “cennet-âsa bir baharın” varlığını hissetmişlerdi.
İşte o zor yılların nur yüzlü adamlarından biri olan, Barlalı Sıddık Süleyman o gün nura gönül verenlerin hissiyâtına şöyle tercüman oluyordu:
“Bu Nurların kıymetini zaman gösterecek ve dillerde destan olarak şark ve garbı gezecek itikadındayım. Ve inşâallah Avrupa’ya karşı dahi Kur’ân’ın ne kadar parlak bir güneş olduğunu gösterecektir.” (Barla Lâhikası, s. 53)
Ve Nurların kıymetini zaman tasdik etti.
İmana ve Kur’ân’a zor yıllarda hizmet aşkıyla gönülleri parlayan bu bahtiyar nur yüzlü adamların hâlini Üstadları da takdir ederek, onların o fedakâr ve vefakâr hallerini bakınız nasıl ifade etti:
“Şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmeyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar tehacüme karşı kuvve-i mâneviyesi kırılmayan zatları ehl-i hakikat ve nesl-i âti alkışlayacakları gibi, melâike ve ruhâniler dahi alkışlıyorlar.” (Şuâlar, s. 272)
İşte zor yılların nur yüzlü adamları…
Ve sadakatle bağlı oldukları ulvî Nur dâvâları…
Bu günler güzel günlerdir.
Şükür elhamdülillah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*