Ahiretteki kerpiçler

Image

..altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi: “İşte Cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir.” Birden o mübarek hanım demiş ki: “Gerçi çok muhtacız ve ahirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fani bir surette bu zayi olmasın…”

Dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle, ahiretin bâkî olan bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki, hazır lezzete meftun kör hissiyât-ı insaniye, fani, hazır bir meyveyi, bakî, uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu halet-i fıtriyeden istifade etmemek için Risâle-i Nur şakirtleri ezvak-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı maneviyeyi dünyada aramıyorlar.

Risâle-i Nur şakirtlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: “İhtiyacımız şedittir.”

Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi: “İşte Cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir.”

Birden o mübarek hanım demiş ki: “Gerçi çok muhtacız ve ahirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fani bir surette bu zayi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lâzım değil.” Birden yerine gitti, keşifle gördüler diye rivayet edilmiş.

İşte bu iki kahraman ehl-i hakikat, Risâle-i Nur şakirtlerinin dünyaya ait ezvak-ı kerâmetlere koşmadıklarına bir hüsn-ü misâldir.

Emirdağ Lâhikası, s. 77

***

Benim tarafımdan o musîbetzedelere deyiniz ki: “Nass-ı hadisle, böyle musibetlerde, ehl-i imanın zayi olan malları tam sadaka hükmündedir. Hususan bu zamanda, yüz sadaka kadar o fani malları, baki ve daha çok ebedi mallara inkılâp ederler. Onun için, sabır içinde bir cihette şükretmek gerektir. İnşaallah, dünyada dahi o keffaretü’z-zünub olan zayiatın yerine Erhamürrahimin ihsan eder. Geçmiş olsun, başınız sağ olsun, faydasız merak etmeyiniz” deyiniz.

Emirdağ Lâhikası, s. 153

***

..küre-i arzın benîâdem’den, bâhusus ehl-i imândan beğenmediği bir kısım etvâr-ı gafletin sıklet-i mâneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzele gibiHAŞİYE mevtâlûd hâdisât-ı hayatiyesini, bir mülhidin neşrettiği gibi gâyesiz, tesadüfî zannederek bütün musîbetzedelerin elîm zâyiâtını bedelsiz, hebâen mensur gösterip, müthiş bir yeise atarlar. Hem, büyük bir hatâ, hem büyük bir zulüm ederler. Belki, öyle hâdiseler, bir Hakîm-i Rahîmin emriyle ehl-i imânın fânî malını sadaka hükmüne çevirip, ibkâ etmektir ve küfrân-ı nimetten gelen günahlara kefârettir.

Haşiye: İzmir’in zelzelesi münâsebetiyle yazılmıştır.

Sözler, s. 157

***

O musîbetteki gazab ve hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü, o mâsumların fânî malları, onların hakkında sadaka olup, bâkî bir mal hükmüne geçtiği gibi, fânî hayatları dahi bir bâkî hayatı kazandıracak derecede, bir nevi şehâdet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azabdan büyük ve dâimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında, aynı gazab içinde bir rahmettir.

Sözler, s. 159

LÜGATÇE:

uhrevî: Ahiretle ilgili, ahirete ait.

nefs-i emmare: Kötülüğü teşvik eden, emreden nefis.

ezvak-ı ruhaniye: Rûhen duyulan zevkler.

harem: Kadın, eş.

müzayaka: Maddî sıkıntı, yokluk, parasızlık.

şedit: Şiddetli.

kasr: Köşk, saray.

ezvak-ı kerâmet: Kerâmetteki zevkler.

hüsn-ü misâl: Güzel örnek.

nass-ı hadis: Hadîsin açık ve kesin hükmü.

keffaretü’z-zünub: Günahların keffâreti.

küre-i arz: Yerküre; dünya.

etvâr-ı gaflet: Gaflet tavırları.

sıklet-i mâneviye: Mânevî ağırlık.

mevtâlûd: Ölüm gibi; ölümlü.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*