Alman üniversiteleri niye reforma gidiyor?

Bilimin globalleşmesi tüm dünya üniversitelerini etkilemekte, değişim ve gelişime direnenleri ise saf dışı bırakmaktadır.

Şu sıralarda, sayısı 365’i bulan Alman yüksek öğrenim kurumlarında da değişim rüzgârları esmektedir. Almanların bu konudaki hedefi, Eğitim Bakanları E. Bulmahn’ın dediği gibi: “Almanya’yı dünya çapında ilgi gören bir eğitim merkezi yapmaktır.”

Burada şu soru akla gelebilir: Acaba Alman üniversiteleri çok gerilerde kaldığı için mi bu reformlara ihtiyaç duyuyor? Kesinlikle hayır. Çünkü bu ülke üniversiteleri, halen dünyanın en çok tercih edilen ilk üçü içerisinde yer almaktadırlar.

Okuyan öğrencilerinin yüzde 12’si yabancıdır. Bu ülke dünyaya daha fazla açılmak, uluslararası rakiplerine denk bir eğitimle yetinmemek ve en iyi beyinleri kendine çekebilmek için reforma gidiyor. Reformunu yaparken de Amerika’yı yeniden keşfetmiyor. Bilimin çoktandır küreselleştiğinin farkında olarak, rakiplerindeki yenilikleri de alarak, 2010 yılına kadar bu reform programını tamamlamak istiyor.

Bu yapısal değişimin arkasında Avrupa’nın 40 ülkesinin imzaladığı Bolonya Deklerasyonu yatıyor. Bir yandan birliktelikler, bir yandan da o birliktelikler içinde pozitif rekabetler ve yarışlar devam ediyor.

Elbette mevcutla yetinmemeyi gerektiren ve değişimi zorlayan çok sayıda faktör bulunmaktadır. Dünya üniversitelerinin; eğitim kalitesi ve öğrenciler tarafından tercih edilmelerine göre yapılan sıralamalar da pozitif rekabeti kızıştırmaktadır.

Bilim ve teknoloji yarışını önde götürmek isteyenler reformlarla meşgulken, acaba biz ne haldeyiz? Özellikle AB’den müzakere takvimi alınmasıyla birlikte, yeniden yapılanma sürecine üniversitelerimizin de gireceği göz önüne alınırsa… Özellikle ‘Dünyanın en iyi 500 üniversitesi’ arasında hiçbir üniversitemiz yoksa… Peki, neyi bekliyoruz?

Evet. Üniversitelerimizi dünya ligine tekrar sokmak için, mevcut kanunda yapılacak birkaç iyileştirme ve düzenlemeyle işe başlanabilir.

Bu sürece girilince üniversitelerimiz ve ilgili sivil toplum kuruluşları dahil her kesim, hür düşünen her beyin; projeksiyonu, projesi ve planıyla ortaya çıkmalı, bir şura toplanmalı ve çalışma atölyeleri kurularak gayretler bu noktada yoğunlaştırılmalıdır.

Takım ruhu, iş bölümü ve müzakere ortamlarındaki enerji ve sinerji çözüm için altın üçgenimiz olabilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*