Bugün üzerimize sel gibi hücum eden günahları düşündüğümüzde, o zamanın bu zaman olduğunu söyleyebiliriz. Zira sokağa adım atmak, günahlarla baş başa kalmak gibi bir şey. Haydi takva gösterip zaruret olmadıkça sokağa çıkmayalım diyelim. Ama biz günaha gitmezsek, günah bize doğru koşarak geliyor. Evimizin içinde de bizi buluyor. Bugün evinde televizyon bulundurmayan veya internet ulaşımı olmayan kaç kişi var acaba? Maalesef bu araçlar da birer günah tuzağı olarak içimize kadar girmiş bulunuyorlar.
İşyerimizde, dost meclisinde, hatta dinî sohbet için bir araya geldiğimiz zaman bile her an bir günaha el ve dil uzatmakla karşı karşıya kalıyoruz. Bazı şeyler o kadar sıradan hale gelmiş ki, Asr-ı Saadette olsa insanlar haram ve günah korkusu ile ondan fersah fersah kaçarken, bugün ehl-i iman olanlar bile hiç endişe duymuyorlar.
Hicretin 21. yılında dünyaya gelen ve yetmiş kadar sahabe ile görüşebilen Hasan Basri Hazretleri, sahabeler için şöyle demişti: “Siz onları görseydiniz, mecnun zannederdiniz; onlar sizi görseydi, kâfir zannederlerdi.” Hasan Basri (ra) bugünkü insanları görseydi acaba ne zannederdi?
Peygamber Efendimiz (asm) âhirzamandan haber veren bir hadis-i şerifinde, “İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki; o zamanda dîninde sabreden, ateş közünü tutan gibidir” (Tirmizî – Enes ibni Malik’den. r.a.) buyurmuştur. O zamanın bu zaman olduğunu düşündüğümüz zaman, ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Yaşadığımız şartların ağırlığı altında ezilmemek için ne kadar kuvvetli istinat noktalarına muhtaç olduğumuzu anlıyoruz.
Bu kadar ağır şartlarda imanına sahip olmanın da ayrıca bir mükâfatı var elbette. Nasıl ki dondurucu soğuk altında bir saat nöbet tutan bir askerle, yaz günü güzel bir saatte nöbet tutan askerin kazanacağı sevap bir olmadığı gibi, âhirzamanın zor şartlarında imanı muhafaza etmek ve imanın yuvası olan kalbin etrafında nöbet tutmak da o kadar sevaplı olacaktır.
Rabbimizin rahmeti gazabından fazla olduğu için, kullarını böyle bir tehlike ile baş başa bırakmamış, O Habibi’nin (asm) yüzü suyu hürmetine, onun sünnetine uyanlara çok büyük müjdeler vermiştir. İşte Allah Resulünün (asm) Allah’ın izni ile ümmetine verdiği müjde: “Ümmetimin fesada düştüğü bir zamanda, benim bir sünnetime ittiba eden, yüz şehidin ecrini ve sevabını kazanır”.
Efendimiz (asm) bir başka hadis-i şerifinde de sahabelerine şöyle buyuruyorlar: “Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki sizden biriniz emrolunduğu şeylerin onda birini terk etse helâk olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki sizden kim emrolunduğu şeyin onda birini yapsa kurtulur.” (Tirmizî, Fiten, 79/2267)
Ekonomik kriz dönemlerinde krizi fırsata dönüştürmesini bilenler büyük kazançlar elde ederler. Doğru zamanda doğru kararlar alan ve uygulayanlar, krizden güçlenerek çıkarlar. Ferasetli mü’minler de inanç krizinin ortaya çıktığı âhirzamanda, az bir sermaye ile büyük kazançlar elde edebilirler.
Bu zaman, işte o zaman olsa gerektir. Zira gerçekten fitne ve fesat aramızda kol geziyor. Hayır ile şer, hak ile bâtıl, nur ile zulmet, aynı tezgâhta sergileniyor. Müjde ile ikaz, ümit ile korku, tehlike ile selâmet iç içe bulunuyor. İnsî şeytanlar cinnî şeytanlara iş bırakmıyor. Böyle bir zamanda imana sahip olmak bu kadar zor olduğu için, sahip olabilenlerin kazancı da o kadar büyük oluyor.
Gelin biz de bu ahir zamandaki inanç krizini fırsata çevirerek manevi kazancımzı birden bine çıkartalım.
Benzer konuda makaleler:
- Yarın “S.Nursî’de de yanıldık” derlerse…
- Nur talebelerinin özellikleri
- Çocuklara tuzak kuranlar
- Nurları sıradanlaştırma çabası
- Hayata Risale-i Nur penceresinden bakmak
- Dine sarılalım, dünyaya değil!
- Sahura kalkmasak olmaz mı?
- Şeytanlar ne yerler, ne içerler?
- Hatasını düzelten hayatını düzeltir
- Süfyan İbn Uyeyne (725-813)
Okur-Yazar (Hem okur, hem yazar, şiir yazar, makale yazar, anı yazar, roman yazar…)
İlk yorum yapan olun