Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur’ân’a sarıl

Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur’ân’a sarıl, İslâmiyete maddî ve manevî bütün varlığınla müteveccih ol.

Ve ey Kur’ân’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hadim olan ve İslâmiyet nûrunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur’ân’a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak onun bu zamanda bir mu’cize-i manevîsi olan Nur risalelerini mütalâa etmeye çalış. Lisanın Kur’ân’ın âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlâkın da onun manasını neşretsin, lisan-ı halin ile de Kur’ân’ı oku. O zaman, sen dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Ey asırlardan beri Kur’ân’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlât ve torunları! Uyanınız! Âlem-i İslâmın fecr-i sadıkında gaflette bulunmak, katiyen akıl kârı değil. Yine âlem-i İslâmın intibahında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kur’ân’ın ve îmanın nûruyla münevver olarak İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip, hakîki medeniyet-i insaniye ve terakkî olan medeniyet-i İslâmiyeye sarılmak ve onu hal ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır.

Avrupa ve Amerika’dan getirilen ve hakîkatte yine İslâm’ın malı olan fen ve san’atı, nur-u Tevhid içinde yoğurarak, Kur’ân’ın bahsettiği tefekkür ve mana-i harfî nazarıyla, yani onun san’atkârı ve ustası namıyla onlara bakmalı ve “Saadet-i ebediye ve sermediyeyi gösteren hakaik-ı îmaniye ve Kur’âniye mecmuası olan Nurlara doğru ileri, arş!” demeli ve dedirmeliyiz.

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter; artık Kur’ân’ın sabahında uyanınız. Yoksa, Kur’ân-ı Kerîm’in güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla, vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir. Kur’ân’ın mecrasından ayrılarak, birleşmeyen su damlaları gibi, toprağa düşmeyiniz. Yoksa, toprak gibi, sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi, Kur’ân-ı Kerîm’in saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana ab-ı hayat olan hakîkat-i İslâmiye sularını akıtınız. O hakîkat-i İslâmiye suları ile bu topraklarda îman ziyası altında hakîki medeniyetin fen ve sanat çiçekleri açacak, bu vatan maddî ve manevî saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir, inşaallah.
Tarihçe-i Hayat, yeni tanzim, s. 247

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*