Gelmeyin buralar çok derin

Risale-i Nur denizlere açılmaktır. Öyle değil mi Mustafa Yelkenci?

Bediüzzaman ile Denizli hapsinde kalan Mustafa Yelkenci 1903 yılında Kastamonu’nun İnebolu İlçesinin Evren Köyü’nde dünyaya gelir. (*) Baba adı Ahmed, anne adı Ayşe’dir. Emine Hanımla olan evliliğinden Ayşe, Mehmet, Fatma, Hatice, Cemile ve Eşref isminde altı çocuğu dünyaya gelir.

Mustafa kendiyle barışıktır. Yelkenler fora, der dünya denizine açılır. Dalgalar içinde kendinden geçer. Denizin tadını alır. Suların aklından geçirdiklerini hayata geçirir. O günlerde Barla Denizinden kopan bir dalga Kastamonu kıyılarına vurur. Barla’yı Kastamonu’ya getirir. Yavaş yavaş diğer kıyılara ulaşır. Mustafa bu dalgayla İnebolu açıklarında karşılaşır. Dalgalar deniz fenerine dönmüştür. Mavi gözleriyle Bediüzzaman yolu aydınlatmaktadır.

Bu Reis başka Reislere benzemiyordur. Bu Barla Denizcilerinden de olamaz. Olsa olsa Âlemlerin Reisi Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) tayfasındandır. Mustafa adını taşıdığı Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) adını duyunca nerede olursa olsun yelkenleri indirir. O gün de öyle yapar.

Derin derin bakar deniz fenerine. Bu mavi gözler denizler bağışlamaktadır Mustafa’ya. “Dalgalandım da duruldum /Koştum ardından yoruldum /Binlerce güzel sevdim /En son sana vuruldum” diye diye türküler söylemenin vaktidir.

Kalbi deniz olmuş, taştı taşacakken dalgalar yavaş yavaş geri çekilir. Mustafa durulur. Yağmura tutulmuşçasına ağlamaya başlar. Denize yağmur yağıyormuş, yağsın. Mustafa âşık oluyormuş, olsun.

Mustafa teslim olur. Bediüzzaman’ın tayfasına katılır. Kendini Üstadın kollarına bırakır. Risaleleri pusula yapar, bambaşka dünyalara yelken açar.

Risaleler denizin sayfaları gibi açılır gözünün önünde. Ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa Mustafa’nın Risalelerden devşirdiği güzellikleri yazmakla bitiremeyecektir. Bütün dünya toplansa Üstadının sesine yetişemeyecektir.

Nur dersleri balığa çıkmak, denize açılmaktır

Mustafalar, Fakazlılar, Çelebiler Koca Reis Bediüzzaman’la her sabah balığa çıkarlar. Değil mi ki, birisi doğuda, birisi batıda, birisi güneyde, birisi kuzeyde, birisi dünyada, birisi ahirette olsa da her sabah bütün Nur Talebeleri Risale-i Nur iskelesinden Bediüzzaman’ın reisliğinde balığa çıkarlar.

1943 yılıdır. Aylardan Ramazan, vakitlerden sabahtır. Mustafa hazırlığı yapar. Şimdi kapı çalar, Koca Reis Bediüzzaman gelir, Mustafa’yı denizlere gezmeye götürür.

Öyle de olur. Az sonra kapı çalar. Ama bu Koca Reisin kapı çalma şekline hiç benzemiyordur. O taşı bile incitmekten korkar. Nasıl vursun böyle sert sert. Endişeyle kapıyı açar. Üniformalı adamlar karşısındadır. Bunlar başka Reis’in adamları olmalıdır.

“Arama yapacağız” derler. Mustafa karşılık vermez, yolu açar. İçeri girerler. Arama bitince çocuklarının gözleri önünde Üstadın tayfasından olduğu gerekçesiyle tutuklanır. Hapse konulur. Hapishane şenlik meydanı gibidir. Nazif Çelebi, İbrahim Fakazlı, İzzet Durgut gibi İnebolu Nur tayfaları da aynı gerekçeyle içerdedir. Bu günkü iskele hapishane, bu gün ki medrese “yusufiye”dir. Üç ay hapishaneden çıkarlar denize. Her sabah koltuklarına yazma Risaleleri alırlar, deniz mektebine okumaya giderler. Zindandan denize açılan Kur’ân sayfalarıyla her gün hatim ederler.

Hapishane mektep, Müdürü İzzet Durgut olur. Durgut doğrudan Allah’a ve evliyalara bağlıdır. Kim takar başsavcıyı. Üç ayın sonunda bir gün gözleri mahmur, gönlü mamur şekilde içeri girer. Belli ki uzak yerlerden gelmiştir. Üzerinde Koca Reisin denizi andıran kokusu, sesinde evliyalarla görüşmüş olmanın heyecanı vardır: Evliyalardan haber var. Yarın Denizli Hapsine gideceğiz…

Bediüzzaman Denizli Hapsindedir. İnebolu’daki tayfasını beklemektedir. Başsavcı, hapishane müdürü, devlet reisi İnebolu Nur tayfasını Denizli’ye idama götürdüklerini zannetmektedirler. Ne boş bir vehim. Bediüzzaman, İnebolu Nur Tayfasını Isparta Kahramanlarına arkadaş etmek istiyor, sizi vesile kılıyor, o kadar…

Burada emirleri amirler değil ermişler verir

Sabah olur. Sözde Hapishane Müdürü kapıyı açar. “Hazırlanın, Denizli’ye gidiyorsunuz.” Senin demene gerek yok. Burada emirleri Telyeli Durgut verir. Sen kim oluyorsun. O dün “eşyaları toplayın”, demiştir, onlar da toplamışlardır. Bir yere gitmiyoruz, dese kimse yerinden kıpırdatamaz.

Hapisten çıkarlar. On iki inanmış tayfa Üstadlarının Nuh’un Gemisi dediği Risale-i Nur gemisine binerler. İnebolu limanına gelirler. Mustafa arkada eşi benzeri olmayan bir eş ve altı evlât bırakır. Kim bakar bu sabilere şimdi…

Birden kalabalık arasından kimsenin tanımadığı bir adam ortaya çıkar. Bu olsa olsa Koca Reis’in gönderdiği evliyalardandır. Buraların yabancısı, ahiretin aşinasıdır. Bir miktar parayı Mustafa’nın oğlunun avuçlarına bırakır. Bu yedi kişilik aileye hapis müddetince yetecektir.

İnebolu limanından kalkan gemi Denizli’ye doğru yol alır. Eşlerinden ayrılan hanımların, babalarından ayrılan çocukların, evlâtlarından ayrılan ana-babaların gözleri ufuklarda kalır.

“Bir şafaktan bir şafağa /Bir akşamdan bir akşama / Merhaba demeden daha /Bu gitmeler gitme değil” diyecek halde değildir Mustafa. Eşine ve çocuklarına bir merhaba diyemeden, bir şafaktan bir şafağa, bir akşamdan bir akşama varırlar İnebolu zindanından Denizli zindanına. Zindan dediysek basbayağı saray işte. Koca Reis Bediüzzaman yanımızda olunca bize her yer deniz, her yer Denizli, her yer İnebolu, her zindan saraydır değil mi…

Mustafa, Üstadın masmavi gözlerinden sonsuz denizlere açılır. Sözler denizinden, Şuâlar dağlarına varır, dünyaya haykırır: Hey dünya! Biliyor musun! Benim Bediüzzaman denilen kahraman bir Reisim var…

14 Ocak 1944 tarihinde Koca Reis uzak denizlerden çağırır. “Mustafa’m, Gel artık. Bu gün mahkemen var. Mahkeme Reisinin söyleyecekleri var.” Reis suç unsuru olmadığını belirterek tahliyesine karar verir. Kararda Mustafa’nın kimliği “İstanbul Küçük Pazar Mustafa Paşa Yokuşu 24. D. dükkânda mukim Ahmed. 319 doğumlu. İnebolu Evren Köyü’nden 31.12.1943 gününde tevkif ve 14.1.1944 tarihinde tahliye edilen sabıkasız Mustafa Yelkenci” şeklinde takdim edilir.

Mustafa karmaşık duygular içindedir. N’apsın şimdi. Eşine ve evlâtlarına kavuşacağına mı sevinsin, Üstad ve talebelerinden ayrılacağına mı üzülsün. Kader hükmünü vermiştir bir kere. Mustafa da uyar.

Üstada kavuşma hasreti

İnebolu’ya gelir. Eşine ve evlâtlarına kavuşsa da içindeki Üstad hasreti arttıkça artar. Gün gün azalır. İçindeki dalgalar durulur. Dünyaya yelken açmaz. Denizi görmeye gitmez. Dünyanın suyu ısınır. Denizlerin suyu azalır. Mustafa’nın damarlarındaki kan çekilir. Üstad uzaklarda kalmıştır. Çek kılıcını Azrail, zira bu hasretlik çekilecek gibi değildir.

1947 yılıdır. Üç yıldır Üstaddan ayrıdır. Dostlardan, Üstaddan ayrılık olmasa yol bulup gelemeyecektir ölüm. Artık Üstaddan ayrıdır. Bir daha da kavuşacak gibi değildir. Ahirete gitse yeridir. Ahirete gitmeli, Cennetin kapısında beklemelidir. Bu canı bu tende bekletmemeli deyip emaneti Azrail’e teslim eder.

Allah rahmet eylesin.

Mustafa Oral

Dipnot:
*İhsan Atasoy (İnebolu Kahramanları)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*