Hâkim, kendi müddeî olsa…

Image
Hâkim, kendi müddeî olsa, elbette ona şekvâ edilmez… Haksızlığı hak iddiâ edenlere karşı hak dâvâ etmek ve onlara müracaat etmek bir haksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir.

İtiraznâmemde izah ettiğim bir hikâye:

Bir zaman, bir padişahın müptela olduğu bir hastalığın ilâcı, bir çocuğun kanı imiş. O çocuğun pederi, çocuğu, hakimin fetvasıyla bir para mukabilinde padişaha vermiş. Çocuk, mecliste ağlamak ve şekvâ yerine gülmüş. Sormuşlar:

“Neden istimdat etmiyorsun, şikâyet etmiyorsun, gülüyorsun?” Demiş ki:

“İnsan, musîbete giriftar olduğu vakit, evvel pederine, sonra hakime, sonra padişaha şekva eder. Benim pederim, beni kesilmek için satıyor, işte hakim de ölmekliğime karar veriyor, işte padişah benim kanımı istiyor. Bu antika ve pek garip ve şekli çok çirkin ve hiç görülmemiş bu hale karşı ancak gülmek ile mukabele edilir.”

İşte, ey Şükrü Kaya Bey, biz de o çocuk hükmüne geçtik! Derdimizi, evvel mahallî hükûmetteki valiye, sonra mahkeme adaletine, sonra Dahiliye Vekâletine müracaat edip mazlumiyetimizi beyan ederek zalimlerden bizi kurtarmak için arzuhâl etmek mukteza-i hal iken, gördük ki, en son şekvâmızı dinleyecek Dahiliye Vekilinin hakkımızda kapıldığı asılsız evhamına bir hakîkat rengi vermek ve hatasını örtmek fikriyle hatasında ısrar etmesi daha büyük bir hata olduğunu düşünmediğinden, dûçar olduğu gurur hastalığına, kanımızı isteyerek, bizi asılsız bahanelerle perişan etmek istiyor. Biz de Şükrü Kaya’nın şahsını, Dahiliye Vekili olan Şükrü Kaya Beye şekva ediyoruz. Eğer serbestiyeti tam muhafaza etmek isteyen ve hiçbir tesir karşısında mağlûp olmayan ve vicdanlarındaki hiss-i adaletle hükmeden bu mahkeme, bizi, Şükrü Kaya Beyin şahsı hakkında dinleyeceklerini bilseydim, en evvel biz, Şükrü Kaya’nın şahsı aleyhine ikame-i dava edecektik. Çünkü, bir seneden beri, her gün veya her hafta hakkımızda rapor isteye isteye, aleyhimize casusların, zabıtaların nazar-ı dikkatini celb ettirip, kurban koyunu gibi kesmek için bizi beslettiriyordu. Mahkeme ise, adaletten başka hiçbir şey düşünmemek lâzım gelirken ve hakîkaten mahkeme içindeki zatlar da adalete tam bağlı oldukları halde, yüksek makamdaki Şükrü Kaya gibi şahsın tesiratına karşı dayanamadıkları için, bizi tahliye edemeyip süründürüyorlar. Mahallî hükûmet olan Isparta valisi ve zabıtası ise, herkesten ziyade bizi ve Ispartalı bîçare, masum mevkufları himaye etmek ve bir an evvel kurtulmasına sa’y etmeleri vazife-i vicdaniyeleri iken, bilâkis çok manasız ve asılsız bahaneler ile Isparta mevkuflarının, husûsan muhtaç ve fakirlerin tayinlerini verdirmeyip, açlıkla sefalete düşmeleri için onları ezdirmeye çalışıyorlar. İşte bu hâle şekva değil; belki, ağlamanın nihayet derecesini gösteren bu acı hâle, o çocuk gibi gülmek ile mukabele ediyoruz ve tevekkül edip, işimizi Azîz-i Cebbar’a havale ediyoruz.

Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı, s. 209

***

İşte, böyle vaziyette bir adam, Cenâb-ı Hak’tan başka kime müracaat eder? Hâkim, kendi müddeî olsa, elbette ona şekvâ edilmez.

Mektubat, 16. Mektub, s. 77

***

Hakim, kendisi müddei olsa, elbette “Kimden kime şekva edeyim, ben dahi şaştım,” benim gibi biçarelere dedirtir.

Emirdağ Lâhikası, “Kendi Kendime Bir Hasb-i Haldir”, s. 17

***

Haksızlığı hak iddiâ edenlere karşı hak dâvâ etmek ve onlara müracaat etmek bir haksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir. Ben bu haksızlığı ve hakka karşı hürmetsizliği irtikâp etmek istemem vesselâm.

Mektubat, 16. Mektub, s. 75

LÜGATÇE

müddeî: İddiâ eden, savcı.

şekvâ: Şikâyet etmek, sızlanmak.

Dahiliye Vekâleti: İçişleri Bakanlığı.

ikame-i dava: Dâvâ açmak.

Azîz-i Cebbar: İstediğini mutlaka yapabilen, çok izzet sahibi olan Allah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*