Kur’ân-ı Kerim vird-i zebânımızdır

Image

“Şüphesiz ki bu Kur’ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen mü’minlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler.”

İsra Sûresi 9. ayet

Mütekellim-i Ezeli olan Allah Teâla; yüce zât’ını, esmâ’sını, sıfatları’nı ve ilâhî şuunâtını tanıyalım diye bizlere Kur’ân-ı Kerim vasıtasıyla hitap ediyor.

Rabbimizin ezeli kelâmı olan Kur’ân-ı Kerim’in nasıl bir kitap olduğunu ise, Kur’ân-ı Kerim’in sönmez ve söndürülemez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu bütün dünyaya ispat etmiş olan Bediüzzaman tarif ediyor. Ve; Kur’ân’ın belâgatına yakışır bir tarzda orijinal bir üslûpla dizelediği şu sözlerle, Kur’ân-ı Kerim’in eşsiz bir kitap olduğunu ortaya koyuyor. “KUR’ÂN, şu kitab-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyyesi.. ve âyât-ı tekviniyyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercümân-ı ebedisi.. ve şu âlem-i gayb ve şehâdet kitabının müfessiri.. ve zeminde ve gökte gizli Esmâ-ı İlâhiyyenin mânevî hazinelerinin keşşâfı.. ve sutûr-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı..ve şu âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı..ve âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı ebediye-i Rahmaniyye ve hitâbat-ı ezeliye-i Subhâniyyenin hazinesi.. ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi.. ve avâlim-i uhreviyenin mukaddes haritası..ve Zât ve Sıfât ve Esmâ ve şuûn-u İlâhiyyenin kavl-i şârihi, tefsîr-i vâzıhı, bürhân-ı kâtıı, tercümân-ı sâtıı; ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi..ve insâniyet-i kübrâ olan İslâmiyetin mâ ve ziyâsı..ve nev’-i beşerin hikmet-i hakikiyesi..ve insaniyeti saâdete sevkeden hakîki mürşidi ve hâdisi..ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubûdiyet, hem bir kitab-ı emir ve dâvet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci’ olacak çok kitapları tazammum eden tek, câmi’ bir KİTÂB-I MUKADDES’tir.” Sözler 25.söz

Müslümanların vird-i zebânı olan Kur’ân-ı Kerim, onbeş asırdır bir âb-ı hayat gibi akıl ve ruhları sulamaya devam ediyor. Bu ilâhî çeşmeden birkere içenin aklı, fikri ve ruhu ona âşık oluyor. Öyle ki, son nefesine kadar bu pınarın başından ayrılmak istemiyor. Zemzem gibi süzülen ilâhî fermânın billûr katrelerinden içtikçe susuyor; susadıkça içiyor…

Kur’ân pınarından içmeye doyamayan bu âşık, “hel min mezîd! hel min mezîd! (daha var mı?)” diye seslenerek aldığı lezzetin dâim olması için Rabbine yakarıyor.

Hayatını Kur’ân hizmetine adayan ve ruhu o yüce Kelâm’ın nuruyla beslenmiş olan Üstad Bediüzzaman, Kur’ân-ı Kerim’in tadına doyulmaz bir halâvette olduğunu şu sözler ile beyan ediyor:

“Kur’ân, öyle bir halâvet göstermiş ki, en tatlı birşeyden dahi usandıran çok tekrar, Kur’ân’ı tilâvet edenler için değil usandırmak, belki kalbi çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrar-ı tilâveti halâvetini ziyadeleştirdiği eski zamandan beri herkesce müsellem olup darb-ı mesel hükmüne geçmiş” 25. Söz

Kur’ân-ı Kerim için “Hak geldi, batıl zâil oldu” diye buyuran Cenâb-ı Hak, kendi rahmet katından Kur’ân-ı Kerim’e ait mû’cizeler indirmiştir.

Bunlardan biri; hiç şüphesiz ki, okunmasındaki selâset ve ezberlenmesindeki hârikulâde kolaylıktır. Bu yüzdendir ki, farklı dillere mensup milyonlarca insan bıkıp usanmadan Kur’ân okuyup hıfzeder; Efendimiz’in “Hafızasında Kur’ân bulunmayan bir insan, harâbe bir ev gibidir” hadisinin işaret ettiği tehlikeli duruma düşmemeye gayret gösterirler.

Peygamber Efendimiz Vedâ Hutbesinde “Size iki şey bıraktım. Onlara sarılırsanız asla sapıtmazsınız. Allah’ın Kitabı ve Nebî’sinin sünneti” diyerek Müslümanları Kur’ân ve Sünnete ittiba etmeye çağırmış ve “Kur’ân ehli (okuyan, onunla amel eden) cennete girdiği vakit, kendisine: “Oku ve yüksel!” denilir. O da okur ve yükselir. Her âyet için bir derece verilir.

Böylece, o bildiği âyetleri sonuna kadar okur (ve her biri için bir derece alır)”

“Kur’ân’ı okumada maharetli olan kişi (sefere denilen) kerîm ve itaatkâr Meleklerle beraberdir. Kendisine zor geldiği halde (kekeleyerek) Kur’ân okuyan kimsenin ecri ise iki kattır” diyerek Allah’ın Kelâmını okuyup hıfz ettikleri takdirde mü’minlerin ulaşacağı dereceleri müjdelemiştir.

Kur’ân bülbülleri Kuveyt’e kondular

ve Türk bülbülü birinci oldu

Daha önceki yazılarımızdan birinde, Kuveyt halkının genellikle dindar yapıda olduğunu söylemiş ve hemen hemen her büyük semtte bulunan Dârü’l-Kur’ânlardan (Kurân Kursaları) bahsetmiştik.

Kur’ân ilimlerinin okutulduğu bu merkezlerden başka, ülkedeki bir çok camide haftanın belli günlerinde çocuklar, gençler ve yetişkinler için düzenlenmiş olan “Halakatü’l Hıfz” denilen hâfızlık kursları bulunuyor.

Evkaf Bakanlığının vazifelendirdiği hocalar elinden eğitimini alan kursiyerlerden Kuveytli olanlar, her yıl ülke çapında yapılmakta olan 10 bin dinar ödüllü “Kuveyt Kur’ân-ı Kerim Büyük Ödülü” adlı yarışmaya katılıyorlar.

Halk arasında büyük ilgi görüp takdir toplayan bu yarışmaya, bu yıl uluslar arası çapta bir Kur’ân-ı Kerim yarışması eklendi.

Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Sabah’ın isteği üzerine bu yıl ilki yapılan “Uluslar arası Kuveyt Kur’ân-ı Kerim Yarışması” 10-21 Mart tarihleri arasında gerçekleştirildi. Yarışmaya 40 devletten 80 yarışmacı katıldı.

Yarışmacılar: Hıfz ve tecvîd, hıfz ve yedi kıraat, güzel okuma ve Kur’ân hizmeti için teknolojik projeler dallarında olmak üzere dört ayrı kategoride yarıştılar.

Tilâvet dalında yarışan Ali Tel, güzel sesiyle dinleyenleri mest ederek birinci oldu ve ödülünü Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el- Ahmed el- Sabah’ın elinden aldı.

Hıfz ve tecvîd dalında ülkemizi başarıyla temsil eden genç hâfız Abdullah Özkan ise altıncı oldu.

Türk hâfızları, Afganlı ve Ürdünlü diğer iki hafızla beraber evimizi de şenlendirdiler. Perşembe akşamı yapılan derse katılan hâfızlar; ders sonunda güzel sesleriyle okudukları aşırların yanı sıra, Türkçe, Arapça ve Farsça ilâhiler okuyarak bizlere tadına doyulmaz bir ziyâfet çektiler.

Kur’ân’a dair sözler bitecek gibi değil; insan yazdıkça yazası geliyor. Ama bu kadarıyla iktifâ edelim diyoruz. Ve sözümüzü Üstad’ın Kur’ân-ı Kerim’e dair söylediği vecîz sözlerle bitiriyoruz: “Kâinat mescid-i kebîrinde Kur’ân kâinatı okuyor. Onu dinleyelim, o nur ile nurlanalım, hidâyeti ile amel edelim ve onu vird-i zebân edelim.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*