Suâl: “Şu Meşrûtiyet, büyüklerimizi, beylerimizi kırdı; fakat bâzıları da müstehak idi. Hem de, maddeten birşey görmeden yalnız Meşrûtiyetin nâmını işitmekle, kendi kendilerine düştüler. Bunun hikmeti nedir?”
Cevap: Mânen herbir zamanın bir hükmü ve hükümrânı vardır. Sizin ıstılâhınızca, o zamanın makinesini çeviren bir ağa lâzımdır. İşte, zaman-ı istibdâdın hâkim-i mânevîsi kuvvet idi; kimin kılıncı keskin, kalbi kâsî olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı Meşrûtiyetin zenbereği, ruhu, kuvveti, hâkimi, ağası haktır, akıldır, mârifettir, kânundur, efkâr-ı âmmedir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir. İlim yaşını aldıkça tezâyüd, kuvvet ihtiyarlandıkça tenâkus ettiklerinden, kuvvete istinad eden kurûn-u vustâ hükûmetleri inkırâza mahkûm olup, asr-ı hâzır hükûmetleri ilme istinad ettiklerinden, Hızırvârî bir ömre mazhardırlar.
İşte ey Kürtler! Sizin bey ve ağa, hattâ şeyhleriniz dahi, eğer kuvvete istinad ile kılınçları keskin ise, bizzarûre düşeceklerdir; hem de müstehaktırlar. Eğer akla istinad ile, cebr yerine muhabbeti istimâl ve hissiyâtı, efkâra tâbî ise, o düşmeyecek, belki yükselecektir.
Suâl: “Neden, şu inkılâb-ı hükûmet, herşeyde bir inkılâp getirdi?”
Cevap: “İnsanlar kendi idârecilerinin yolundadırlar. (Hadîs-i şerif, Keşfü’l-Hafâ, 2:311.)” sırrınca, istibdat herkesin damarlarına sirâyet etmişti, çok nâm ve sûretlerde kendini gösteriyordu, çok dâm ve plânlar istimâl ediyordu. Hattâ benim gibi bir adam, ilmi vâsıta edip, tahakküm ediyor idi veyahut sehâvet-i milliyeyi sû-i istimâl ederdi. Veyahut şu şeyh gibi, necâbeti sebebiyle herkes onun hatırını tutarak—tutmakla mükellef bildiğinden—tahakküm ve istibdat ediyordu.
Suâl: “Demek, öldürmemize, hükûmetin istibdâdına yardım eden başka istibdatlar da varmış?”
Cevap: Evet, cehâletimizin silâhıyla, asıl bizi mahveden, içimizdeki, garip nâmlar ile hüküm süren parça parça istibdatlar idi ki, hayatımızı tesmîm etmiş idi. Fakat, yine kabahat, o küçük istibdatların pederi olan istibdâd-ı hükûmete âittir.
Suâl: “Beyler, ağalar, müteşeyyihler iki kısımdır; farkları nedir?”
Cevap: İstibdat ile meşrûtiyet kadar farkları vardır. Ben dahi meşrûtiyet ve istibdâdı müşahhas olarak size göstermek istediğimden, şu iki kısmı timsâl olarak beyân ediyorum.
Münâzarât, s. 70-72, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 215
Benzer konuda makaleler:
- Kuvvete değil, hakka istinad edenler yükselecek
- Hükûmetler ilme istinad etmeli
- Garip nâmlarla hüküm süren istibdatlar
- Kabahat istibdâd-ı hükûmete âittir
- Bizi asıl mahveden, içimizde hüküm süren istibdat
- İslamiyet istibdadı reddeder
- Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir
- Kanunu kendi keyfine tâbi etmek
- İstibdat, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir
- Meşrûtiyetin sırrı: Kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
İlk yorum yapan olun