Niyet 2

Günlük yaşantıda önümüze çıkan tablolar ve onlara karşı tepkilerimiz çoğu zaman niyet ile şekillenmektedir. Niyet, aslında fiilin özü ve kimliği gibidir. Zahiri tezahürleri ne olursa olsun ve hangi sonucu doğurursa doğursun, fiilin melekuti anlamını ve Rab ile kul arasındaki ilişkiler ağı içerisindeki anlamını, niyet belirleyecektir. Bu anlamda hayat, dışa yansıyanlardan çok içte hissedilenlerin önemli olduğu enfüsi ve ferdi bir imtihana dönüşür.

Her fiilin ne niyetle yapıldığı ve varlığa hangi nazar ile bakıldığı durumu, her an yeniden şekillendirilen varlık tablolarının kulun alemine yansıma şeklini belirler. Adeta ortada nötr bir varlık tablosu vardır ve bu, insanlar adedince aynalardan yansır. O tablo yansıdığı her bir aynada farklı bir renk ve görünüm alır. Aynanın rengini ve görüntüsünü belirleyen ana unsurlar ise bakış açısı ve niyetler olmalıdır. Her tablo yansıdığı aynanın rengini alır. Tablo zahire bakan akla göre çirkin olarak tanımlansa bile ayna güzellik eksenli yansıtıyorsa aynada yansıyan ya da aynaya yansıyan şekli güzeldir. Güzel görenin güzel düşünmesi ve güzel düşünenin hayatından lezzet alması böyle bir şey olsa gerektir.

Yine bir failin işlediği fiilin iyilik ya da kötülük olarak adlandırılabilmesi için farkındalık çok önemlidir. Belki bir imtihana muhatap olan insanın, diğer varlıklardan ayrıldığı en önemli husus budur. Yani kişi fiilin açacağı sonuçların farkında olarak ve o sonuçların ortaya çıkmasına niyet ederek irade beyan ettiğinde ya da teşebbüs ettiğinde o fiilin sorumluluklarını taşıma ve ortaya çıkaracağı olumlu sonuçlardan pay alma durumuna gelir. Her an varlık tablosu şekillendirilirken istek ve iradesine başvuruluğu izlenimi kainat kitabından edinilen insan, bu anlamda istek ve niyetleri ile bir anlam ve değer kazanır.

Ancak insanın ve varlığın yaratılışında bazı haller sadece dua etmek ve ardından sadece mukabil durmakla ortaya çıkar. Bu haller uçucu ve üzerine yoğunlaşıldığında belirginleşmeyen, flulaşan ve çoğu zaman kaybolan hallerdir. Belki bunlar insan aynasında onun istek ve iradesinden bağımsız olarak yansıyan fıtri işleyişin uzantılarıdır. İstek ve irade netleştirmez ve kaybolmalarına yol açar. Niyet ve istek bir anlamda latif şeyleri katılaştıran ve maddileştiren bir boyut taşıdıkları için bazı latif kavramlarda yokedici etki taşırlar. Mesela, kar tanesi büyük bir letafetle dantela gibi dokunmuştur. Elinize alıp incelemek istediğinizde kaybolur. Bazı manaları çok netleştiremediğiniz halde çok farklı duygular yaşatır. Netleştirmeye kalkıştığınızda mana yaşattığı duygularla birlikte kaybolur. Çöldeki serap gibidir.

İnsanın yaratılışında bazı haller sadece fıtri bir niyeti gerekli kılar. Mesela, mütevazı olmak fıtri bir haldir. Kişinin iç aleminde bu hali güzel görmesi, bu hali yaşamak için bir duadır. Ancak mütevazı olmak niyeti ile bir fiil ortaya koymaya çalışması tevazu halini yapmacık bir şekle büründürür. Yine niyet ederek kibir hali sergilemek kibirin gerçekte olmadığına işaret eder. Küçük çocuklarda bu hal sıklıkla gözlemlenmektedir. Bazı haller niyet edilerek yaşanmaya çalışıldığında tamamen farklı noktalara götürürler. Mesela, rahatlamak, huzur bulmak için özel bir gayret göstermek tamamen aksi sonuç doğurur. Aynen uykuya dalmak için niyet edildiğinde uykunun iyice kaçması gibi. Üzüntü, gam ve keder gibi duygular da insanın her arzu ettiğinde yaşanan haller değildir, niyet edilerek yaşandığında tam aksi sonuçlar doğurabilirler.

Varlıkla olan ilişkilerimizden ve kainat kitabını okurken yaşadığımız duygulardan anlaşılmaktadır ki, bazı haller fıtridir ve vicdanda hissedilir. Bu alan ise kulun anlık olarak şekillendirebildiği, üzerinde oynayabildiği ve net olarak kavrayabildiği bir alan değildir. Şuuraltında cereyan eden ve şuurla kavranan ve his boyutunda yaşanan hallerdir. Beyinde retiküler sistem içinde yer alması muhtemel bu alanlarda niyet ve arzular ile şekillendirmek yerine güneşin sıcaklığını ve nurunu yansıtmasını talep etmek ve bu yönde bir dua anlamına gelen mukabil durmak yeterlidir. Niyetlerle şekil vermeye çalışmak, netliğini bozacak ya da görüntünün kaybolmasına neden olacaktır. Belki de kabul etmemiz gereken en önemli nokta, her şeyin elimizde olmadığı; niyet ve iradenin her sonucu doğuramayacağı ve elimizdeki en büyük gücün samimi ve içten, hatta pek çok zaman kelimelere bile dökülmemiş dualarımız olduğudur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*