Hukuksuzluk ve mağduriyetler konusundaki duyarlılığımız için yapılan bazı değerlendirmelerde “Şeyh Said ve Dersim gibi doğu isyanları çok kanlı bir şekilde bastırılırken Üstad bu zulümlerle hiç meşgul olmayıp tamamen iman hizmetine odaklanmış” diyenler olduğunu duyduk.
O dönemin şartları içinde, bu zulümleri önleme imkânının bulunmadığı ve birinci önceliğin çok ağır baskılar altında yapılan Risale-i Nur hizmetini koruyup geliştirmek olduğu bir ortamda başka ne yapılabilirdi ki?
Ancak bu, Üstadın o zulümlere ilgisiz ve kayıtsız kaldığı anlamına gelmez, gelemez.
Her dönemde zulme karşı çıkan, “Zalimler için yaşasın Cehennem!” diye haykıran ve “Bütün kuvvetimle adalet-i tammenin lehinde, zulmün aleyhindeyim” diyen Üstadın duruşu böyle bir duyarsızlığa asla izin vermez.
Meselâ Eski Said dönemi eserlerinde başlayıp son Emirdağ mektuplarına kadar devam eden mükerrer vurgularına üç örnek:
“Bir köyde bir hain bulunsa o köyü masumeleriyle imha etmek veya bir cemaatte bir asi bulunsa o cemaati çoluk çocuğuyla ifna etmek (…) gibi en dehşetli vahşetlere şu medeniyet fetva veriyor.” (Sünûhat, s. 41)
“Bu zamanda ‘İnsan çok zalim ve nankördür’ (mealindeki İbrahim Sûresi 34. âyetinin) sırrıyla şedit bir zulümle mukabele eder. Elinde hüküm varsa, bir adamın hatasıyla bir köye bomba atar. Halbuki bir masumun hakkı yüz cani için feda edilmez; onların yüzünden ona zulmedilmez. Şimdiki vaziyet, yüz masumu birkaç cani için zararlara sokar. Meselâ, hatalı bir adama müteallik, biçare ihtiyar valide ve pederi ve masum çoluk çocukları ezmek, perişan etmek, tarafgirane adavet etmek, şefkatin esasına zıttır.” (Emirdağ L., s. 67)
Keza Beşinci Şuâ’daki “…Öyle dehşetli bir istibdatla hareket eder ki, bir cani yüzünden binler masumu mahveder” ifadesi için Abdürrezzak isimli Nur Talebesi şöyle diyor:
“O davanın doğruluğuna delâlet eden tek bir emaresi 1938’deki Dersim faciasında binler masumları, ihtiyar kadınları hem öldürüp hem ateşlere atmak ve bir isyan tevehhümü ve ihtimali yüzünden yaktırması o hükmü kat’î hakikat olarak gözlerine sokuyor.” (Rumuzat-ı Semaniye’deki bir mektup)
Bu konuda Üstadın Dersim katliâmından söz eden bir talebesini azarlayıp uyardığı şeklinde aktarılan hatırayı, nazarı dağıtmayıp münhasıran Nur hizmetine odaklanmayı gerektiren bir ortamda yapılmış bir ikaz olarak anlamak her halde yanlış olmasa gerek.
Yanlış olan, bu örneği genellemek…
Benzer konuda makaleler:
- Üstadın Adnan Menderes’e mektubu
- Birkaç cani yüzünden, yüzlerce masuma zarar vermek
- İslâm kahramanı Adnan Menderes
- Tarafgirâne cereyanlardan masumlar zarar görüyor
- Bir masumun hakkı, yüz cani için feda edilmez
- Tarafgirane çarpışmalar hengâmında ihlâsı muhafaza etmek
- Bu vatanda anarşiliği yerleştirmek istiyorlar
- “Birinin suçuyla, akraba ve dostları mes’ul olamaz”
- Dersim faciası, Beşinci Şua’nın hükmünü teyit ediyor
- İki menhus kelime
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun