Bediüzzaman: Aristo ve Eflatun’u boğan madde ayağımı da ıslatamadı

Bediüzzaman, din ilimlerinde bir numara olduğu gibi, fen ilimlerinde de, o dalda uzman olanları dahi hayrette bırakacak okyanus gibi bir ilme sahiptir.

Eserlerinde kullandığı cümleler bir hikâye veya misal içinde öyle kitapları özetler ki, doktor mu, mühendis mi, uzay bilimci mi, fizikçi mi, matematikçi mi, coğrafyacı mı, jeoloji mühendisi mi, maliye ve iktisat uzmanı mı, anlayamazsınız. Hâlbuki bir ilim dalında o cümleyi sarfetmek ancak uzmanlık işidir ki, o, bir kitabı bir cümlede özetler.

Bediüzzaman: “Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hâzır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin mes’eleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bazı eserler te’lif eyledim.” 1 der.

Şöyle bir soru akla gelse; Bediüzzaman, hemen bütün eserlerinde “bu zamanda fen ve felsefeden gelen dinsizlik” diye baktığı halde, neden bu ilimlerle bu kadar meşgul olmuştur?

Cevabı yine Bediüzzaman vermiş; “Bu asırda yalnız eski tarzdaki İlm-i Kelâm’ın İslâm Dini hakkındaki şekk ve şübhelerin reddine kâfi olmadığına kanaat hasıl etmiş ve fünunun tahsiline lüzum görmüştür” 2

Her şeyde olduğu gibi, Bediüzzaman’da toptan reddiyecilik yoktur. Bir hayra bakan bir de şerre bakan yüzlerini ispat ederek her şeye mana-yı harfiyle bakmış ve tevhide giden yol olarak görmüştür.

Bediüzzaman fen ve felsefeye hikmet nazarıyla bakmış, insanlığın faydasına olup çeşitli sanatlara kapı açan, ihtiyaçlarına cevap veren medenileştiren, akla nur verirken aynı zamanda kâinat Hâlık’ının hikmetlerini ve sanatını hayretler içinde okutması gerekirken, son asırlarda dinden uzak tek taraflı bir eğitimle, aklı bulandırdığından o ilimlerle vahdaniyeti ispat etmiştir.

İşte Bediüzzaman tek gözlü Deccalist Avrupa’dan gelen dinsizliğe karşı (Mekkî âyetlerde olduğu gibi) tevhid ve yaradılışta şirke yer olmadığını ispat ederken fen ve felsefenin çıkmaz sokaklarını göstermek için o ilimleri en zirve noktada bilmenin rahatlığıyla eserlerini yazmıştır.

Bediüzzaman her bir ilmin kaynağını da Esma-ül-hüsna’ya dayandırmıştır.

“Hakikî fenn-i hikmet, “Hakîm” ismine ve hakikatlı fenn-i tıp “Şâfî” ismine ve fenn-i hendese “Mukaddir” ismine ve hâkeza herbir fen, bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünun ve kemalât-ı beşeriye ve tabakat-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatları, esma-i İlâhiyeye istinad eder.” 3

Felsefe…

Mantık ve felsefeye de Kur’ân’la barışıp hak ve hakikata hizmet ettikleri noktadan bakmıştır. Bu sebeple Üstad en büyük mantıkçı ve en kudretli bir feylesoftur.

Said Nursî, gençliğinde felsefede çok ileri gitmiş, Batı’nın Sokrat’ı, Eflatun’u, Aristo’su gibi hakikatlı filozoflarını ve şarkın İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, Farabî gibi dâhî hükemalarından felsefe ve hikmette Kur’ân-ı Hakîm’in feyziyle çok ileri geçmiştir. Onların o meslekteki izlerini sürerek hakikatı ararken tabiat bataklığına sürüklendiklerini görmüş, onları “boğan madde ayağımı da ıslatamadı” diyerek Kur’ân’ın feyziyle o dahilere sinek kanadı kadar ehemmiyet vermemiştir.

Matematik…

Üstad Hazretleri Tahir Paşa konağında ilimle meşgul olurken ilmî münazaralar olurdu. Bir defasında yine bir soruya:

– On beş müslim, on beş gayr-ı müslim farzedilerek, birbiri ardına dizilince bunlara yapılacak her kur’ada gayr-ı müslime isabet etmesi istenir. Molla Said sayıyı yüz yirmi dörde çıkarır ve çözer… Daha da ileri giderek, “Bundan daha müşkilini de kendim icad ederim. İki bin beşyüz vaziyet-i muhtemeleye göre yaparım. İki saat zarfında yüz adamdan elli adet gayr-ı müslimi o vaziyette taksim eder ki, daima kur’ayı gayr-ı müslime düşürür. Ve hattâ beşyüz gayr-ı müslim olmakla iki yüz elli bin vaziyet-i muhtemele üzerine bir mes’ele çıkarttı ve Tahir Paşa’yı göstererek bir Risale şeklinde yazdı.” 4

Yine bir dakikada işlenen bir cinayetin dünyadaki karşılığı sekiz milyon dakika ceza ise, küfrün ebedî Cehennemi iktiza ettiğini ispat eder.

“Bir dakika küfr-ü mutlak, sekiz milyara yakın dakikalarda azab çekmesi, o kanun-u adalete muvafık geliyor. Bir sene ömrünü o küfürde geçiren, iki trilyon sekiz yüz seksen milyara yakın dakikada azaba müstahak ve “ebedî Cehennem” sırrına mazhar olur.” diyerek hesap makinesiz, kâğıt kalemsiz rakamları kafasından hesaplar. 5

Bediüzzaman’ın ilminde yok, yok.

Dipnotlar:

1. 2. Tarihçe-i Hayat. 3. Sözler. 4. Tarihçe-i Hayat. 5. Asa-yı Musa.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*