Çamdağı’nda vuslat zamanı

Eğirdir Gölü’nün ak köpüklü, mavi sularının toprağı sıvazladığı enginlerden gökyüzüne doğru bakıyorum. Hayallerimle birlikte uzanıyorum yalçın kayalıklara, sivri tepelerin zirvelerine. Dağların, kayalıkların rahmet yüklü bulutları delerek gökyüzüne ulaştığı, maviliklerle kaynaştığı noktalarda duaların yükseldiği menziller, sisli bir rüya berraklığıyla ışık ve ateş yansıtıyor içime..

Cennet Bahçesi’nde çocuk sesleriyle, annelerinin saf kalbinden temiz avucundan, niyazlarla ufuklara zikir ve duaların aktığı Gelincik Dağı’nın zirvelerine baktıkça hasret kıvılcımlarıyla irkiliyorum. Nur yüzlü gençlerin, tesbihatta O’nun adını andığında, gönülleri ihtizaza getiren terennümünü hatırlayınca hasretle ürperirim. Bu menzillerde nur huzmecikleri dudaklarından tane tane dökülmüştü satırlara, sayfalara. Bu yerlerde zulmetin içinden yırtarak doğmuştu aşk halesiyle asrın bahtına, hicranına Kur’ân güneşi.

Yüksekliklerin nihai zirveleri maddenin basamakları gibi hep ona işaretler taşıyor. Zerrelerden yukarılara doğru malumat ve marifet tefekkürleri olan Ala-yı illiyyin de onun varlığı, eserleri, hatıraları düşünülür. Yüreğin derinliklerinden bakınca hep yukarılardan aşağı doğru ışık salar, aydınlatır ecramı yıldızlar. Bir sevdayı haber verir yüksekteki boşlukta kanat çırpan kuşlar.

Bahar çiçeklerinin rengi boyamıştır geçtiği yolları, sarmaşıklar uzanmıştır bastığı topraklara, nefesini kekik kokuları karışmıştır. Gül rengini hatırlatan kar beyaz yüzünde mavi gözlerinin ışıltısındaki şefkat sarmıştır etrafı. Bütün sanatlardaki mana-yi harfin güzellikleri o bakışlarda düğümlenmiş.

Dağ yolundaki patikalarda onun ayak izlerinde yürüdükçe, toprağın kucağında zümrüt yeşilliklerin rengi ilmik ilmik desenlerini karakavak, ardıç ve çamlardan almış aşağıdan yukarılara çıktıkça.

Issızlığı, sessizliği ve yalnızlığın timsali keskin bakışları, Çamdağı ve zikir arkadaşı dallar, ıssız yollar sert rüzgârların kucağında puslu ve sisli bir hasretle, özlemle içimde durdu yıllarca. Şimdi o yollardayım. Barla’daki mekânların sevda kokan, büyüleyici, cazip güzelliklerinin ruhlara enginlik ve gönüllere saflık veren manevi atmosferinden Çamdağı’na vuslata, nur tepesinden kâinatı seyretmeye çıkıyoruz.

Rüyalarımın ulaşamadığı, hayallerimdeki umutlara doğru ilk defa adım atarak gidiyordum. Aşk ve sevda kokan kalbimdeki yangınları teskin edecek cennet asa bahar müjdelerine, yağmur taneciklerine, sık ormanların yüceliklerine, zirvelere âdeta rahmet yüklü bulutlara doğru çıkıyorum.

Kim bilir kaç tebessümüne şahit olmuştur Katran ağacı, hüznüyle eğmiştir çehresini, dallarını, yapraklarını aşağı. Zikrini tekrarlamıştır cezbe ile dağların yankıları. Kuşların huzurunda kanat çırptığı, arıların, kelebeklerin renkli çiçeklerde uçuştuğu, ceylanların kendi lisanıyla konuştuğu çok olmuştur. Saraylardan müstesna bu mümtaz yerlerde mübarek Süleymanların kim bilir kaç hatırası eskiyen zamanın koynunda setredildi!

Çamdağı’nda vuslatı, istiğrakı aradım O’nun şefkatli himmetinden, ayak izlerinden, yoldaki işaretlerden. Zaman bendini aşıp gurub vakti çökünce ufuklarda güneşin kızıllıklarını yaşadım. Yüceliklere çıktıkça yeryüzü mescidini Medrese-i Nuriye gördüm. Çamdağında iftirakla vuslatı, hasretle hicranı ruh derinliklerinde tattım.

Acziyetle başımı secdeye koyduğumda hiç ender hiçliğimi Çamdağı ihtişamındaki kemiyetin zerrelerinin nüvesinde aradım. Gurup vakti veda edip ayrılırken gönlümü Çamdağı’na, hayallerimi Seyda’ya mekân yaptım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*