Son zamanlarda “Helâl Gıda Sertifikası” Türkiye’nin de gündemine girmiştir.
Helâl sadece yeme-içme meselesinde değil, hayatın her katmanını, her ânını, her alanını kuşatmalı.
Helâl düşünün.
Helâl konuşun.
Helâl giyinin.
Helâl bakın.
Helâl gezin.
Helâl uyuyun.
Diğer yandan helâl dairesi keyfe kâfidir. Harama girmeye lüzum yoktur. Meselâ, inek, deve, geyik, balık etinden pek çok kuş etlerine kadar hemen hepsi helâl.
Yalnızca domuz eti ve leş yasaklanmış. Bunları yemeye ihtiyaç olmadığı gibi, diğerlerinden daha lezzetli de değil!
Su, süt, ayran, nar, üzüm suyu gibi çeşitli meşrubatlar, kahve, çay gibi bütün bitkisel suların tamamı helâl ve keyfe kâfi. Sadece yıllanmış, alkole dönüşmüş üzüm suyu ve benzerlerine izin verilmemiş…
Helâl çizgiyi aşan, gayr-i meşrû yeme-içme, eğlence, ses, görüntü kirlilikleri hasta ediyor, yoruyor! Ve başta hayatı, kendimizi, çevremizi anlamayı ve anlamlandırmayı; kısaca tefekkürü öldürüyor!
Sesleri ve kulakları yaratan, nağmeleriyle raksa gelen ve getiren çeşitli varlıkları halk ederek kâinatı ve bütün varlıkları hikmetli ve ahenkli sesler armonisine çevirmiştir.
Gerçek lezzet, zevk ve mutluluk haram değil, “melekî eğlence”dedir. Bunu yakalarsanız, iman nuruyla rüzgârların terennümatını, bulutların naralarını, denizlerin dalgalarının nağmelerini ve hakeza yağmur, kuş ve saire gibi her neviden Rabbani kelâmları ve ulvî tesbihatı işitirsiniz.
Sanki kâinat, İlâhî bir musıkî dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbanî aşkları intiba ettirmekle kalpleri, ruhları, nuranî âlemlere götürür, pek garip misali levhaları göstermekle o ruhları ve kalpleri lezzetlere, zevklere boğar.
Özetle, sadece yeme-içme konusunda değil, hayatımızın her sahasında ‘helâl ölçüler’le hareket etmek hem aklın, hem de dinimizin gereği. Dünya ve ukba saadeti de, bu ölçülerde saklı. “Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşrû dairedeki keyfe iktifâ ediniz; o, keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-i meşrû dairedeki bir lezzetin içinde bin elem [var.]” (Sözler, s. 133) “Mâdem meşrû daire, ruh ve kalb ve nefsin bütün lezzetlerine, safâlarına, keyiflerine kâfidir; gayr-i meşrû daireye girme. Çünkü, o dairedeki bir lezzetin bâzan bin elemi var. Hem hakikî ve dâimî lezzet olan iltifatât-ı Rahmâniyeyi kaybetmeye sebeptir.” (Sözler, s. 581)
Benzer konuda makaleler:
- Düğün ve merasimlerde de meşrû daire keyfe kâfi
- Düğünlerimiz Müslümanca mı?
- Dünya ve ahiret saadeti kazandıran terbiye
- Elemsiz zevk ve lezzet nerededir?
- Yüzde doksan dokuz kazandıran piyango
- Haram lezzet başa belâdır
- Az ye, az uyu, az konuş
- Gençliği istikamet dairesinde sarf etmeli
- Haram keyiflerin açtığı hasar
- Gençliğin baharında
İlk yorum yapan olun