Ferd ve toplum olarak yine “okuma” veya “okuyamama”, yâni “yükselme” ve “sürünme” problemiyle ile karşı karşıyayız.
Dünyayı şöyle hayalen tarayalım: En medenî, en ileri, en müreffeh, en gelişmiş toplumlar; en çok okuyan; ellerinden gazete, dergi, kitap düşmeyen; en çok düşünen, en çok araştıran, en çok çalışan ülkelerdir.
Kitapsız bir millet değiliz. Kelime olarak “Okunan” mânâsına gelen Kur’ân, bizi kâinatı ve içindekileri okumaya yönlendirmesine rağmen; o çapta okuduğumuz söylenemez.
780’i aşkın âyet-i kerîme, okumaya, tefekküre, araştırmaya, incelemeye, bilmeye, bakmaya sevk etmektedir.
Diğer taraftan Kur’ân, “cehâlete” savaş açmıştır. Her halde, cehâleti mahvedecek yegâne silâh, “okumak”tır.
* Dünya hayatının mutluluğu da okumaya bağlı.
* Hayatın sırrını çözmek, okumaktan geçer.
* Teknolojinin zirvelerinden açılan kapının anahtarı, “okumak” markası taşıyor.
* Ve en önemlisi, bu dünyaya gönderilişimizin gayelerinden biri; “taallüm ile tekemmül”, yâni “öğrenmekle olgunlaşmak”tır. İlk emir olan “Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku!” âyeti, okumanın önemiyle birlikte “Nasıl okuyacağız?” sorusunun cevabına da işaret etmektedir.
***
Şimdi kendimize dönelim, başımızı iki elimiz arasına alalım ve düşünelim: Kurtuluşumuz ne ile olacak? Siyasî boğuşmaları takip ederek, film seyrederek mi; yoksa İlâhî hakikatleri takip ederek, İlâhî filmleri seyrederek mi? Yani, mükevvenat âlemindeki filmler gece, gündüz, mevsimler, bitkiler, hayvanlar, canlılar, unsurlar, peygamberler, geçmiş kavimler ve akıbetleri, ruhlar âlemi, doğum, ölüm, berzah, haşir, sırat, vs., hakikatler mi?
***
Ehl-i iman şu ikazlara kilitlenmeli, bütün duygularıyla yönelmeli, dikkat kesilmeli:
“Bu zamanda merakla radyo vasıtasıyla ciddî alâkadarâne küre-i arzdaki boğuşmalara merak edip bakanlar, dikkat edenler, maddî ve manevî pek çok zararları vardır. Ya aklını dağıtır, manevî bir divane olur; ya kalbini dağıtır, manevî bir dinsiz olur; ya fikrini dağıtır, manevî bir ecnebî olur.
“Evet, ben kendim gördüm: Lüzumsuz bir merakla mütedeyyin iken âmi bir adam, biri de ilme mensubiyeti varken, eskiden beri İslâm düşmanı olan bir kâfirin mağlûbiyetiyle ağlamak derecesinde bir mahzuniyet ve Âl-i Beytten seyyidler cemaatinin bir kâfire karşı mağlûbiyetinden mesruriyetini gördüm. Böyle âmi bir adamın alâkası, bir geniş daire-i siyaset hâtırı için böyle kâfir bir düşmanı, mücahit bir seyyide tercih etmek, acaba divaneliğin ve aklı dağıtmaklığın en acip bir misâli değil midir?”
BİR NOT: İktidar çevrelerinin ve MEB’in “31 bin öğretmen atayacağız” şeklindeki beyanatlarının propagandaya yönelik olduğunu bildiren öğretmenimizin tesbitini aynen aktarıyorum: “Ali Bey, atanamayan Tarih Öğretmenlerinin sorunlarına köşenizde yer verdiğiniz için teşekkürler. MEB’in KPSS puanları sonucu branş sıralamalarını vermemesi de büyük bir sorun oluşturmaktadır. Diğer yandan Ağustos atamasında şu anda çalışan sözleşmeli öğretmenlerin de tercih yapacağı düşünülürse, 31000 sayısının 7-8 bin civarında azalacağını belirterek kamuoyunun yanıltıldığını tekrar belirtmek istedim. Sevgi ve saygılarımla…
Mehmet Demirbaş / Atanamayan Tarih Öğretmeni”
Dipnot:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 34.
Benzer konuda makaleler:
- Gerçek okumaları yakalayabilmek
- Bol bol okumak
- Dersleri ihmal eden vitaminsizlikten gider!…
- Bizim Aile “kâinat kitabı´´nı okuyor
- Okunan, okuyanda görünür
- Kendi işimiz ve okumak
- İman kardeşliğinin zirvesi: İsar hasleti
- Lâhika mektuplarını okuyor muyuz?
- Bu zamanın cereyanları ve Risale-i Nur
- Siyasî geniş daireleri merakla takip etmek
İlk yorum yapan olun