Hayvan sevgisi mi, sevgi yoksunluğu mu?

Bu gün Kurban Bayramın son gününü idrak ediyoruz. Teşrik tekbirleri ikindi namazının ardından son bulacak.

Bu yıl da kurbanlarımızı kestik, etlerini ihtiyaç sahiplerine dağıttık. Rabbim katında kabul etsin.

Her yıl Kurban Bayramı’nda yaşanan tuhaf tartışmalar bu yıl yaşanmadı çok şükür.

Ancak bazı “hayvansever” vejeteryanlar Taksim’de “En büyük ibadet yaşatmak”, “Bayramınız kansız olsun” pankartları açıp cılız bir gösteri yaptı… Zaten topu topu 15 kişilik bir gruptu ve kimse dönüp de bakmadı bile.

Tamam, her canlının yaşama hakkı vardır. Bu vejeteryan grup İspanya’da boğa güreşlerin yapıldığı arenada da benzer gösteri yapsa fena mı olur?

Veya, her yılbaşı partilerinde hindi kesmeyi adet haline getirenler için de aynı tepkiyi gösterseler.
***
Geçelim, hayvan sevgisine.

Ünlü bir sanatçının “Beni hayvan mezarlığına gömün” diyen ve gözyaşartan bir “hayvan sevgisi” haberi de medyada yer aldı.

Sözlerin devamında:

“Benim 10 kedim, 3 de köpeğim var. Bana kalsa büyük bir çiftlik alıp tüm hayvanlara bakmak istiyorum. Çok güzel empati yapıyorum onlarla. Sağlığımı onlarla buluyorum. O kadar seviyorum ki hayvanları, beni gömerseniz hayvan mezarlığına gömün. Her şeyim onlar” diyordu. (Basın)
***
Hayvanseverlik “medeniyet”in ölçüsü müdür?

İnsanlardan nefret ederek kendini yalnızlaştıran bireyler, hayvan sevgisinden medet umarak, onlarla adeta “özdeş” hale geliyor.

Tamam hayvan sevgisi iyidir. Köpekleri, kedileri ve diğer türleri sevelim, besleyelim. Onları incitmemek, korumak, kollamak “insanî ve İslâmî” özelliklerimizden biri… Hatta, karıncayı incitmemek şeklindeki insanî ve İslamî bir davranış biçimimiz hem hayatımızda, hem kültürümüzdeki yerini korumuş.

Değil mi ki, sevgi dinimizin özü, varoluşumuzun sebebi… Bu anlayış ise, dinin merkezine insan sevgisini koymuş.

Yunus Emre’nin “Yaradılanı sevdim, Yaradan’dan ötürü” sözü, bu duyguyu en güzel bir şekilde ifade etmektedir.

Kâinattaki yaratılan her şeyi “Allah rızası” için sevmek sevginin en güzel örneklerinden biridir aslında.

İşte bu anlayışla teraziyi dengede tutmak gerekiyor.

İnsan sevgisi mi, hayvan sevgisi mi diye bir “tercih” noktasına asla getirilmemeli.

Çünkü “aşırı sevgi” anlayışı insan duygularını yanlış mecralara sürükler.

Sevgi, aşk ve muhabbetin zaten kendisinde hiçbir yanlışlık yok. Olması da mümkün değil. Zira, insanın fıtratına “sevgi” dercedilmiş.
***
Peki, hayvan sevgisinden yola çıkanlar arasında “insan düşmanlığı” nasıl bu kadar yaygınlaşabiliyor?

Acaba hayvan sevgisinde aşırı gidenler, “hayvan sevgisi”ni putlaştırıyor mu?

Veya, hayvan sevgisinde aşırı gidenler, “sevgi” yoksunu mu?

Yani, hayvanseverler aslında hayvanları sevmiyor.

Muhabbetten yoksun oldukları kalplerini telafi etmek için devreye başka sevgileri koyuyor.

Köpek sevgisi de bunlardan biri.

Araştırmacı Yazar Ümit Şimşek’in bir yazısından alıntı yapmak istiyorum:

“Sevdikçe hırçınlaştı insan, sevdikçe huysuzlaştı. Köpeğine olan sevgisini anlatırken, insanların kötülüklerini sıralıyordu. İnsandan nefret, köpeğe muhabbetin bir ölçeği olup çıktı. Köpeğine toz kondurmaz oldu. En küçük bir hakareti veya bir yan bakışı savaş ilanı saydı. Neredeyse bütün noksan sıfatlar insanlara, bütün iyilikler de köpeğe aitti.

“Bir kutsal varlık oldu köpek. Çağdaş insanın mukaddesat listesine, değiştirilemeyen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen bir değer olarak yerleşti. Bu suretle insanlığın sonunu hazırladı çağdaş insan.” (a.g.y., İtperesliğin kısa tarihçesi)
***
Sevgilerimizi yanlış yerde aramayalım.

Kalplerdeki muhabbet duygusunu “hayvan”lığa indirgeyip düşürmeyelim.

Hem, hangi insan “mahşerde” hayvan mezarlığından uyanmak ister ki?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*