Doğduğu yer olarak; Ahvaz bölgesindeki Sus, Babil’deki Kusa, Kesker sınırındaki Verka ve Urfa isimleri rivayet edilmektedir. Bu rivayetler içinde, babasının Harranlı olduğu düşünüldüğünde Urfa’da doğmuş olma ihtimali, diğer rivayetlere göre daha ağır basmaktadır. Buna göre, Urfa’da doğup büyüdüğü ve burada Nemrut tarafından ateşe atıldığı, daha sonra Harran ve oradan da Filistin’e geçtiği anlaşılmaktadır.
Nemrut’un müneccim ve kahinlerinin, “bu sene bölgede doğacak İbrahim isimli bir çocuk, halkın dinini değiştirecek ve Nemrut’un saltanatına son verecek” anlamındaki kehanetleri veya Nemrut’un bu manada bir rüya görmesi üzerine, Nemrut, bütün kadınların bir araya toplanmasını, doğacak erkek çocukların tamamının öldürülmesini ve erkeklerin eşlerinden uzaklaştırılmalarını emretti. Bunun üzerine eşi hamile olan Azer, eşini alarak şehir dışındaki mağaraya götürdü. İbrahim burada doğdu ve on beş ay boyunca burada kaldı. Gerek fizik gerekse zeka gelişimi itibariyle yaşıtlarına göre çok daha hızlı bir şekilde gelişti.
Üzerindeki korkuyu yavaş yavaş atmaya başlayan Nemrut, söz konusu kehanetin, yalancı kimselerin ve sihirbazların uydurması olduğu hükmüne vararak halkın üzerindeki baskıyı azaltmaya başladı. Bir süre sonra da olay unutulup gitti. Bunun üzerine İbrahim mağaradan çıkarılarak şehre getirildi. Mağaradan çıkarıldıktan sonra gördüklerini babasına sorup, yaratıcısının bulunup bulunmadığını aramaya başladı. Gördüklerinin bir yaratıcısı olmalıydı.
Yıldızları, ayı ve güneşi ilk gördüğünde rabbim budur dedi, ama kısa bir süre sonra gördükleri birer birer sönünce, “Ben böyle sönüp batanları sevmem” diyerek ilah olmadıklarını anladı. Babasına, rabbim kim, diye sorunca, sırasıyla; senin rabbin annen, annenin ben, benim rabbim ise Nemrut, diye cevapladı. Peki Nemrut’un rabbi kim diye soran İbrahim’e cevap veremeyen babası, kızarak susmasını söyledi.
Azer, put yapıp satarak geçimini sağlayan bir insandı. Yaptığı putları çocuklarına verip çarşıda sattırırdı. İbrahim büyüyünce ona da put verip satmasını söyledi. Pazarda dolaşırken, “fayda ve zarar vermekten aciz olan putları kim satın alır?” diyerek putlarla alay etti. Böyle olunca da hiç satış yapmadan evine döndü. Oysa kardeşleri satıp dönmüşlerdi.
Peygamber olarak ümmetine gönderilen İbrahim (as), ilk önce babasını imana davet etti. Daha sonra diğer insanlara tebliğ ettiyse de bir netice alamadı. Putlara, gök cisimlerine, sembollere tapmanın ve medet ummanın manasızlığını anlattı. Küçükken; ay, güneş ve yıldızları ilk gördüğünde, bunlar benim rabbimdir, demesi onları rab olarak gördüğünden değil, insanların onlara tapmasının manasızlığını göstermek içindi. Zaten daha sonra kaybolup giden gök cisimlerinin rab olamayacağını sözlerine ilave etmiştir;
Allah’tan başka; taştan, toprak ve ağaçtan yapılmış putlara ibadet etmeyin. Onlar, ibadet edilmeye layık değiller. Siz bunlara tapmakla, Allah’a ortak koşuyor ve küfre giriyorsunuz. Sizin taptığınız şeyler, size rızk verecek güce sahip değiller. Rızkınızı sadece ve sadece Allah’tan isteyiniz. Ona ibadet ediniz. Ona dönecek ve huzuruna çıkacaksınız. Bütün yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz…
Bütün anlattıklarına rağmen insanların puta tapmaya devam ettiğini gören İbrahim (as), bunları aciz göstermek için fırsat kollamaya başladı. Günün birinde şenlik için insanların şehir dışına çıktığını görünce, putların bulunduğu mekana giderek hepsini kırdı. Elindeki baltayı da büyük putun boynuna astı. Evlerine dönüp durumu gören putperestler, İbrahim’den (as) başka kimsenin bu işi yapmayacağını bildiklerinden hemen hesaba çekmeye başladılar.
“Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.” İbrahim (as), “Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa!” diye cevapladı. Müşrikler putları yalnız bırakıp gittikleri için birbirlerine dönüp bağırdılar, kendi kendilerini zalimlikle itham ettiler. Tekrar İbrahim’e (as) dönüp; “… Sen bunların konuşmadığını pek ala biliyorsun, dediler.” Hazreti İbrahim; “Öyleyse, dedi, Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar veremeyen bir şeye hala tapacak mısınız?” “Size de, Allah’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?” (Enbiya Suresi, 62-67), diyerek onları ikaz etti. Onu tutup hapse attılar.
Bu gelişmelerden haberdar olan Nemrut, İbrahim’i (as) ilzam edip putlarına tapmadığı için de küçük düşürmek maksadıyla yanına çağırdı. Rabbini sordu. Hayatı veren ve alan Allah’a inandığını söyledi. Nemrut, getirttiği iki adamdan birini öldürdü ve birini de serbest bırakarak ilah olduğunu iddia etti. Hazreti İbrahim, “Benim Rabbim olan Allah, güneşi doğudan doğuruyor sen de batıdan doğur da görelim. Eğer iddia ettiğin gibi ilah isen buna gücün yeter,” dedi. Böylece cevap veremeyen Nemrut’un kendisi adamlarının yanında küçük düştü.
Mağlubiyeti hazmedemeyen Nemrut, Hazreti İbrahim’in ateşe atılmasını emretti. Büyük bir ateş hazırlandı ve eli kolu bağlı bir şekilde ateşe atıldı. Bunun üzerine; “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!” (Enbiya Suresi, 69) İlahi Fermanı ile ateş Onu yakmadı. “Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.” (Enbiya Suresi, 70)
Bir mucize olarak gerçekleşen “ateşin Hazreti İbrahim’i yakmaması olayı”, müşrikler için bir ibret vesilesi olduğu gibi, daha sonra gelecek insanlar için de önemli mesajlar ihtiva eder. İhsan-ı İlahi ile gerçekleşen bu olay, ilmin ulaşabileceği sınırı da göstermekte ve insanları bu yönde çalışmaya sevk etmektedir. “Hazreti İbrahim ateşe atıldığı zaman, ateşin harareti burudete inkılap etmesi, beşerin keşfettiği yakıcı olmayan mertebe-i nariyeye ve yakıcılığına mani olan vasıtaları bulmaya örnek ve me’hazdır.” (İşaratü’l-İcaz, s. 257)
Delalette kalmakta ısrar eden kavmin yaptığı zülümlerden sonra, Allah’ın da izniyle, Hazreti İbrahim kavminden ayrılıp hicret etti. Yanında; daha önce evlendiği hanımı Sare, kardeşinin oğlu Lut ve çok az sayıda mümin vardı. İnananlar, bölgeden ayrıldıktan sonra geride kalanlar, sivrisineklerin istilasına uğradılar. Bir sivrisinek de Nemrut’a musallat oldu. Burnundan girip beynine kadar ulaştı. Böylece ilahlık dava eden birisi küçücük bir sineğe mağlup oldu.
Hazreti İbrahim, ileri yaşına rağmen hiç evladı yoktu. Allah’a, salih bir evlat nasip etmesi için dua etti. Duası kabul edildi ve Hazreti İsmail doğdu. Hazreti İbrahim, İsmail’in annesi Hacer ve oğlu ile birlikte Mekke’ye doğru yola çıktı. Ailesini, bugünkü Kabe’nin bulunduğu yere, Zemzem Kuyusunun yakınındaki bir ağacın yanına bıraktı.
Cenab-ı Hak, Hazreti İbrahim’i büyük bir imtihana tabi tutarak oğlunu kurban etmesini istiyordu. Bu zor imtihanı vererek kurbanı gerçekleştirme teşebbüsüne giriştiyse de, Allah, evladını kesmesine müsaade etmeden kurbanını kabul etti.
Daha önce hiç çocuğu olmayan Hazreti Sare İshak’ı (as) doğurdu. Böylece Hazreti İbrahim’in soyundan peygamberler silsilesi devam etti. Oğulları ve torunlarından çok sayıda peygamber gönderildi. Bu özelliğinden dolayı, Hazreti İbrahim (as) ile Hazreti Muhammed’in (sav) mukayesesi yapılmıştır. Risale-i Nur’da bu konu ile ilgili çok önemli bilgiler mevcuttur. “Hazreti İbrahim Aleyhisselâm, gerçi Hazreti Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma yetişmiyor. Fakat onun âli, enbiyadırlar. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âli, evliyadırlar. Evliya ise, enbiyaya yetişemezler.” (Şualar, s. 89)
İbrahim Aleyhisselamın soyundan gelen mübarek silsilesine dikkat çeken çok önemli bir durum da, günün beş vakti kılınan namazda yapılan dua ve salavatlardır. Bu şekilde Peygamber Efendimizin (asm) yanında bu mübaret silsileye de salavatlar getirilmektedir. Asırlar boyunca devam ede gelen bu silsile muazzam bir ordu hüviyetini ihtiva etmektedir. Rivayetleler göre iki yüz yaşı civarında Hazreti İbrahim hakkın rahmetine kavuştu.
Benzer konuda makaleler:
- Balıklı Göl
- Önce içindeki putları kır!
- İsmail Aleyhisselam
- Ateş nimeti
- Şeytanın kumandası: Vesvese
- Risale-i Nur devletleştirilirken biz kimden yanayız?
- Hz. Hacer (?-?)
- Serin ve selâmetli sıcaklar
- İbrahim Desukî (1235-1277)
- Ş. Urfa’da Hz. İbrahim’in dostluğunu konuştular
İlk yorum yapan olun