Isparta’da bir tatlı huzur

14 Mayıs 2017 Pazar günü okutulan “Isparta Bediüzzaman Mevlidi”nde hayatını Kur’ân ve sünnete göre tanzim etmiş, müsbet hareketi, asayişi temini ve insanlara yardım etmeyi düstur edinmiş, yakmayan, yıkmayan, kırıp dökmeyen mübarek, faziletli, güler yüzlü insanlar vardı.

İlkbahar, yeryüzünün İlâhî ziynetlerle, çiçeklerle, kuşlarla, kelebeklerle, renklerden mürekkep bir deste gül ihtişamıyla san’atlara bezendiği güzel bir mevsimdir. Bahar da tarifler, işaretler, sırlar vardır. Her şey arz-ı endam eder, emre imtisal için koşar, coşar, fasih lisanlarla konuşur. Kendine mahsus dillerle yaratan Rabbimizi tarif eder, anlatır, zikreder.

Gönülleri mest eden manevî baharların, ılık iklimlerinde “Cennetasa baharların” Sevdasına müştak insanların, sevgi, şefkat, merhamet dolu, sıcak kalpleriyle, sevinçle yaptıklarızamana yolculukları… Görülmeye değerdi.

14 Mayıs günü Anadolu topraklarından İslâma inanmış, Kur’ân’ın nurlu aydınlığına gönül vermiş, ulvî dâvânın bahtiyar erleri, çoluk çocuk, genç, yaşlı yürümüşler… Davraz Dağı eteklerine, Isparta’ya, güller şehrine, Bediüzzaman Mevlidi’ne…

Güleç yüzlü, temiz giyimli, vakur Nur Talebelerinin, her mahalden bayram havasında Kur’ân tilâvet ederek, ilâhiler söyleyerek, sohbetlerle neşe içinde, sevinçle yaptıkları yolculuktan sonra kafileler halinde Isparta’ya geldiler.

Bediüzzaman’a gönül vermiş, etrafında ölümüne pervane olmuş fedakâr ve kahraman saffı evvellerin, Isparta topraklarında destan yazan, dünyanın tanıdığı sıddıkların, mübarekler heyetinin, Isparta Kahramanlarının, Nur postacılarının izlerini sürerek; hatıralarını yad etmek üzere aşkla, şevkle, heyecanla, sevinçle her yaştan, her baştan insanlar, Bediüzzaman Mevlidine koşmuşlar uzak diyarlardan…

Ahir zaman zulmetleri içinde bocalayan insanlık, gönülleri gölge gibi karartan inkârcı zihniyetin, menfaat odaklı ilişkilerin, kin, intikam, fitne ve kırgınlıklarla kuşkulu, korkulu, barut kokulu tahripkâr zihniyetlerin insanlığın idrakini felç ettiği bir zamanda…

Kur’ân güneşinin semalarından ışık huzmeleri toplayan, rahmet bulutlarından Nur tanecikleri derleyen, anadan, yardan geçmiş, ömrünü dâvâsına adamış Isparta kahramanları, zulmetli yırtıp aydınlatmak için Bediüzzaman’a koştular.

Ümmi ihtiyarlar, sabi çocuklar, çobanlar, çiftçiler, köylüler, her yaştan kadın – erkek ellerinde divitlerle afak-ı âlemi saran cehalet zulmetini kovmaya seferber olduklarında; onları melekler alkışlamıştı. Altı yüz bin nüsha el yazması Risale-i Nurlar kâtiplerinin unutulmaz destansı hayat hikâyelerini zaman tarihin derin hafızasına şerh düşmüştü.

Isparta’nın dağlarına Nurun ışıltısı yansımış, toprakları güllerle bereketlenmiş, yollarında Nur Postacılarının ayak izlerini varmış. Gönüllere Nur fabrikasının sitemini kurmuşlar. Gül fabrikası gece gündüz satır satır hakikatleri dokumuş, bir çağı aydınlatmak için. “Isparta’nın taşı toprağı mübarektir.” İltifatına mazhar olmuşlar…

Nur Talebelerinin, İslâm kardeşliğinin tezahürüyle riyasız, gösterişsiz, ihlâslı davranışları, hoş sohbet, muhabbetle buluşmaları, samimî kucaklaşmaları Bediüzzaman’ın: “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ İslâmiyet’in olacaktır.” Müjdesini akla getiriyordu.

Isparta Mevlidi’nde hayatını Kur’ân ve sünnete göre tanzim etmiş, müsbet hareketi, asayişi temini ve insanlara yardım etmeyi düstur edinmiş, yakmayan, yıkmayan, kırıp dökmeyen mübarek, faziletli, güler yüzlü insanlar vardı. Asrın hastalıklarına reçetenin, Kur’ân hakikatleri olan Risale-i Nurlar’da olduğunu fiilleriyle, halleriyle, konuşmalarıyla, örnek davranışlarıyla bütün âleme ders veriyorlardı.

Gülün rengine, şekline, rayihasına doymak mümkün olmadığı gibi Isparta’ya da doymak olmuyordu. Güneş batı ufkuna sarkmış, gölgeler uzamaya başlamıştı. Mavi gökyüzünde bulutlar bir biri ardınca Barla semalarına doğru süzülüyorlardı. Asude yıldızları tazimle selâmlamaya…

Dostlara veda vakti gelmişti! Kardeşler el sallayarak veda ettiler. Ayrılık işte… Uzaklarda bulutların ve hayallerimizin peşine takıldık. Bahar mevsiminde, Isparta’da vuslat ve tatlı huzur vardı. Rengârenk rüya gibiydi her şey… İçimizdeki sevinç çığlıkları huzur ve sükûna dönüyordu duâlarla. Eski hatıraların hoşnutluğu yeni hatıralar armağan etmişti kalbimize, sevinç gözyaşlarımızla…

Muzaffer Karahisar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*