“Mert ol savcı!”

Kutlular DGM Savcısına haykırıyor: “Mert ol Savcı!” 90’lı yıllar. Meşhur Kocatepe Mevlidi sonrası. Yer: Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi.

Nur Talebelerinin adeta bayram havasında buluşup kucaklaştıkları, hasret giderdikleri zeminlerdi tertiplenen mevlidler…

Kur’ân hakikatlerini bu asrın idrakine uygun olarak tefsir eden Bediüzzaman Hazretleri’ni anlama ve anlatma faaliyetleri çerçevesinde yapılan kongreler, anma toplantıları, seminer ve panellerin yanı sıra mevlidler de düzenlenirdi. Tertiplenen bu mevlidlere binlerce kişi katılmasına rağmen asayişi bozacak hiçbir olay olmazdı.

1990 yılında Ankara Kocatepe Camii’nde yapılan mevlid sonrası duâ yapan hoca dahil; tertip heyeti ile birlikte Mehmet Kutlular da içeri alınmıştı.

Çok sayıda avukat arkadaşla içeridekilerin vekâletini almak ve savunmaya katılmak için müracaat etmiştik. Verilen sözlerin tutulmaması, savunmanın engellenmek istenmesi üzerine Kutlular, Ankara DGM Savcısı’na ‘Mert ol Savcı!’ diye haykırmıştı.

“GÖZÜ KAPALI SORGUYU KABUL ETMEM!”

Emniyet ve MİT sorgulamaları saatler sürmüştü. Kutlular gözü bağlı olarak sorgulamaya itiraz etmiş, ‘gözünü açtıkları takdirde her şeyi anlatacağını, aksi halde konuşmayacağını’ söylemişti. Biraz tereddütten sonra gözleri açılarak ifadesi alınmıştı. Sorulan bütün sorulara dosdoğru cevap vermiş, hakikatleri eğip bükmeden ‘düm dük’ ifade etmiş, karşı sualleriyle sorgu heyetine zor anlar yaşatmıştı.

Gözaltındayken kötü muamele yapılmasın diye, o zaman muhalefette olan merhum Demirel, Emniyete telefon açmış; Kutlular ve arkadaşlarının durumunu sormuştu. Gözaltına alınan 10 kişi, yoğun çabalar sonucu nihayet 15 gün sonra serbest bırakılmıştı. (Yaşananlar daha sonra ‘Mevlid Fırtınası’ adıyla Yayınevince kitap haline getirildi. İlgilenenler için ilginç gelebilir.)

HER ŞARTTA HAKPEREST OLMAK!

Hey gidi günler hey! O günlerde bütün sıkıntılara rağmen güzel hizmetlere vesile olmuştu. Telefonların dinlendiği bilindiği halde, Türkiye’nin her tarafından destek mesajları geliyordu.

Avukatlar olarak mahkeme işlerinin yanı sıra; kamuoyu oluşturmak amacıyla basın toplantısı düzenliyor, TBMM’de grubu bulunan parti liderlerini ziyaret ediyor, hazırlanan dokümanları takdim ediyor, kısaca olayı özetliyorduk. Zamanın Başbakanı Yıldırım Akbulut, Necmettin Erbakan, Erdal İnönü vs. (Sanırım Türkeş kabul etmemişti.)

ERDAL İNÖNÜ: “SAİD NURSÎ BÜYÜK BİR ÂLİMDİR”

O günlerde SODEP Genel Başkanı olan merhum Erdal İnönü de ziyaret ettiğimiz liderler arasındaydı. Nazik şekilde meseleyi dinledikten sonra: “Said Nursî büyük bir âlimdir. Gerçi siz bilmezsiniz –belki de biliyorsunuz- benim Şerif Mardin adında bir sosyolog dostum var. O bu konuda çalışıyor. Zaman zaman görüşürüz, sohbet ederiz. Benim kanaatime göre Said Nursî büyük bir âlimdir.” demişti. Muhalif olmasına rağmen, hakkı teslimiyeti takdire şayandı. Sanıyorum Gazete bunu manşetten haber yapmıştı.

“SAİD NURSÎ ÂLİM DEĞİLDİR DİYENİN…”

Merhum Demirel’in bu mevlide tebrik telgrafı göndermesi basında polemik konusu yapılınca Demirel eleştirileri şöyle cevaplamıştı: “Ben Said Nursî bir âlimdir diyorum. Said Nursî âlim değildir diyenin alnını karışlarım. Said Nursî’yi âlim olarak Türkiye’de birçok kimse kabul ediyor. Dışarıda da kabul ediyorlar. Said Nursî ne demiş, ne yazmış; bilen var mı?

“Bir takım insanlar Said Nursî’yi takip ediyorsa, her halde körü körüne etmiyor. Yani, otuz sene sonra 25-30 bin kişi bir mevlide gelip o hatıraya saygı gösteriyorsa, belki bunun üzerinde durmak lâzım.

“Gelin, Said Nursî’yi sevmeyenler, anlamayanlar, alâkadar olmak istemeyenler! Olabilir. Ama bunu düşmanlığa çevirmenin de bir mânâsı yok.

Aydın gönüllere ve kafalara hitap ediyorum. Hiç bilmeden, neyin ne olduğunu anlamadan peşin hükümle meselenin üstüne varmaya gerek yoktur.” (O günkü gazeteler ve Köprü 1995/Kış) Demokrat olmak bambaşka bir şeydi.

“KİMSEYE ‘KAÇTI’ DEDİRTMEM!”

1999’daki mevlid sonrası yapılan söyleşide “Deprem İlâhî İkazdır.” denilince Kutlular ve yazarlar aleyhinde yine dâvâlar açılmış, ceza verilmiş, bir kısmı infaz edilmiş, bir kısmı ise AİHM’den dönmüştü!

Karar verildiğinde yurt dışında olduğu için ‘dönme hapse gireceksin’ diyenlere, Kutlular “Kimseye ‘kaçtı’ dedirtmem! Memleketimin zindanlarını saraya tercih ederim. Yüzümün akıyla gider cezam neyse çekerim.” demişti. Gerçekten de, 2 sene verince erteleme sınırı içinde kalmasın diye ‘2 sene 1 gün’ olarak verilen kasıtlı hüküm sonucu 276 gün hapis yatmıştı. Mazlumun yanında, zalimin karşısında olmak çok güzel/di.

Şimdi bir kış masalı gibi geliyor bunlar, değil mi? Yazıda bahsi geçen zatların çoğu bu gün gerçek dünyaya, hesap ve mükâfat dünyasına göçtü. Geride hoşça, dostça ve kahramanca bir seda bırakanlara ne mutlu!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*