Ne ad altında olursa olsun, müstehcenliğe hayır

Havaların ısınmasıyla birlikte, müstehcenliğin çeşitli bahanelerle teşvik edildiğini görüyoruz. Kimi ‘spor’ adı altında, kimi de ‘reklâm’ ve ticarî kazanç bahanesiyle açık-saçıklığı ‘iş’lerine âlet ediyorlar. Bu gidişle önümüzdeki yaz aylarında sokağa çıkamayacak, gazete, dergi ve ‘tanıtım broşürleri’ni okuyamayacak hale geleceğiz. TV ve internet dünyası ile ‘sanal âlem’i özellikle zikretmedik, çünkü o vasıtalar bu konuda çoktan ‘sınır’ı ve insaf düsturlarını yerle bir etmiş durumda.

 

Bilhassa büyük şehirlerde otobüs durakları, vitrinler ve alış veriş merkezleri açık-saçık, müstehcen reklâm ve fotoğrafların işgaline uğramış durumda. Hele otobüs durakları… İETT duraklarında utanmadan ve sıkılmadan gelecek otobüsü beklemek mümkün olmuyor. Dozu arttırılmış müstehcen reklâmlara ‘dur’ diyebilecek bir mevki, bir makam, bir ‘yetkili’ yok mu?
Hiç kimse, “Serbest piyasa var, bu reklâmlara müdahale edilemez. Parayı veren reklâmı asar” demesin. Çünkü nasıl ki ‘sigara’nın reklâmı yapılamıyor, aynı şekilde müstehcenliğin teşviki ve reklâmı da yapılamaz, yapılamamalı. Her zaman parayı veren reklâmı yapabilecek olsa, ‘uyuşturucu/öldürücü’lerin de reklâmı yapılabilirdi. Demek ki ‘serbest piyasa’nın da sınırlandığı bir ‘çizgi’ var ve olmalı.
Elbette müstehcenlik, açık-saçıklık sadece Türkiye’nin problemi değil. Ama bilhassa Türkiye’de bu tür reklam ve yayınlar olmamalı. Milyonlarca insanımız bu tür reklâmlardan yana şikâyetçi. İnanın, müstehcen reklâmların filmini çeken de, afişini basan da, otobüs durağına asan da ondan yana şikâyetçidir. Hatta ve hatta, ‘plaj’larda o şekilde giyinen bazı ‘müstehcen giyinmeyi severler’ bile o reklâmlardan yana şikâyetçi olur. Çünkü o reklamlar insanların ve bilhassa gençlerin kalbini bıçaklıyor, aklını dağıtıyor.
Peki, müstehcen giyime itiraz sadece Türkiye’de mi dile getiriliyor? Hayır, tam aksine hiç akla gelmeyecek ülkelerde bile bu tür giyim ve yayınlardan yana şikâyetler var. Çünkü insanlık bütün yanıltma ve aldatma çalışmalarına karşı, ‘fıtrat’a doğru yol alıyor, almak istiyor. Meselâ, “Almanya’da etek isyanı” başlıklı bir haberde şöyle denilmiş: “Dünya Badminton Federasyonu’nun yeni kıyafet yönetmeliği tepki çekti. 1 Mayıs’tan itibaren yürürlüğe girecek olan yeni yönetmelik uyarınca, kadın sporcular turnuvalarda sadece mini elbise veya t-shirt ve mini etek ile oynayacak. (…) Bu karar, Almanya’da büyük tartışmalara neden olurken, Kuzey Ren Westfalya Özgürlükler Bakanı Barbara Steffens, (…) kararı ‘Kabul edilemez’ olarak niteledi. Steffens, şunları söyledi: ‘Spor müsabakalarında giyecekleri kıyafetlerin kurallarla belirlenmesi kesinlikle zavallılık ve kabul edilemez bir durumdur. Kadınların spor müsabakalarında bacaklarını daha fazla göstermelerini sağlayacak kuralların konulması sporu daha çekici hale getirmiyor. Bu düşüncede cinsellik yatıyor. (…) Sporda önemli olan gösterdiğiniz performanstır. Giydiğiniz kısa etek ya da şort değildir. Kadın sporculara müsabakalarda nasıl giyinmeleri gerektiğini dikta etmek kabul edilemez.” (Hürriyet, 21 Nisan 2011)
Hemcinslerine kurulan ‘tuzağın’ farkına varan ve en yüksek perdeden itiraz eden Kuzey Ren Westfalya Özgürlükler Bakanı Barbara Steffens’i alkışlıyoruz. Bu çıkışın, Türkiye’deki ‘kadın hakları savunucuları’na da örnek olmasını istiyoruz.
Gerçekten, ‘feminist’ler bu konuda niçin sessiz ve suskun? Kadının reklâm malzemesi olarak kullanılması ve aşağılanması onları hiç rahatsız etmiyor mu?
Türkiye’yi idare edenler bilsin ki, bütün bir millet müstehcen yayınlardan yana rahatsızdır…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*